Ülkede yoksulluğu, işsizliği, hayat pahalılığını bu denli ağır koşullar altında yaşayan geniş bir toplum kesiminin büyük çoğunluğu ekonominin aslında başlı başına ‘BİLİM’ olduğuna inandırmak epeyce zor görünmektedir. Aslında günümüzde ülkemizde ve dünyada yaşananlar, sorunlar, ekonominin aslında ‘BİLİM’ olduğunu kanıtlamaktadır ama!..
Ekonominin yasalarını, kurallarını, önerilerini bir yana bırakıp, nas ve hadislere gönderme yaparak ‘yollama-sallama’ yöntemiyle ekonomiyi keyfi, yandaş kollayacak şekilde yönetmeye yeltenmek, sonrada başlı başına ‘BİLİM’ olan ekonominin, işsizlik, enflasyon, verimsizlik, gelir dağılımının daha da bozulması olarak karşımıza çıkması, aslına bakarsanız kaçınılmaz öngörüdür. Çünkü bilimde ‘neden-sonuç’ ilişkisi hep vardır. İktisat yani ekonomi bilimi genel anlamda bu türden sonuçları çok önceden öngörmüş, ülkenin bunalıma sürüklendiğini ve söz konusu bunalımın da çok daha uzun süreli olacağı konusunda uyarılarda bulunmuştur. Bilimde mucizeler hatta keramet yoktur, olmaz, aynı deneylerden uygulamalardan farklı sonuçlar çıkmaz, çıkarılamaz ancak illiyet bağlantısı, belli nedenler belirlenmiş sonuçlar doğurur. Böylesi durumlarda ancak düzeltici önlemler alınır, dengeleyici politikalar belirlenirse bundan olumlu sonuçlar beklenir, beklenebilir. Demin de belirttiğim gibi ekonomide mucizelere yer yoktur. Önlem almadan, çaba harcamadan ekonomide düzelme beklemenin de akılcı yönü o yüzden hiç yoktur, olmaz da. Sürekli olarak ekonomide benzer politikalar izlenmesi aslında hep aynı sonuçları doğuruyor; ancak hiç ama hiç ders de alınmıyor. Mevcudu tüketerek, borçlanarak, enflasyonu yükselterek refah düzeyi asla yükselmez. Ancak başlangıçta aldatıcı türden yanıltıcı bir başarı görüntüsü verir, vermiş gibi görünür. Türkiye’de öteden beri özellikle Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğruyol Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi gibi sağcı ve muhafazakar görünen popülist partiler, hep aynı politikaları izleyerek, doğal olarak ekonomiyi bunalıma sürüklemişler halen de sürüklüyorlar. 1950 yılının ortalarında, DP dış yardım ve dış kaynaklı kredilerle bir anda bollaşarak artan birikimini kısa sürede tüketmiş, birkaç yılda ekonomide ithalat güçlükleri başlamış, enflasyon hızlanmış, savaşa girmemiş Türkiye ekonomisinde iktisadi bunalım ve artan enflasyon yaşanırken ikinci dünya savaşında harap olmuş Almanya hızla kalkınıyordu. 50’li yılların ikinci yarısı ve 1960’larda Almanya mucizesinden söz ediliyordu. Dönemin Alman Maliye Bakanı Ludwig Erhard’a mucizenin nasıl başarıldığı sorulduğunda, Erhard’ın yanıtı “Ekonomide mucize yoktur, doğru yolda çalışma, çaba vardır” oluyordu. Ama biz hep işin kolayına bakıp sürekli mucize beklemeye devam ediyoruz. Biraz önce belirttiğim gibi ‘ekonomi aslında bilimdir ve bilimde asla mucize olmaz.’ Bu gerçeği 2023’nin Türkiye’sinde dahi hala bekleyenler vardır. Onların aklına şaşarım!..
Günümüzde gelişmiş Batı ekonomilerinin bazılarında yaşananlar da ekonomi bilimine aykırı uygulamaların, politikaların sonucudur, kanısını taşıyorum. ‘Neo Liberal’ etiketi altında sermaye çıkarlarını kollayan politikaları uygulayan politikacıların yarattığı, sebep olduğu sakıncalar yaşanmaktadır. 2007-2008 krizinden ‘çıkış yolu’ için aslında maliye politikası ağırlıklı denge sağlanmaya yönelik önlemler alınması gerekirken, ‘varlık alım’ programlarıyla şirket kurtarması, parasal genişleme, negatif reel faizle ekonominin canlanacağı öngörülmektedir. Ekonomiler durgunluktan çıkamadığı gibi, günümüzde yaşadıkları enflasyonun da kaynağını yaratmışlardır. Başta Amerika olmak üzere çoğu batı ülkesinde şu sıralarda yapılan aslında şudur; Faizi yükselterek, varlık alım programlarını kısarak, merkez bankası bilançosu küçülterek dengelemeye çalışıyorlar. Ama bana göre bu bağlamda yeteri kadar cesur ve ortakçı davranılmamaktadır. Bu durum gecikmeli sınırlı faiz artışı, faiz yükselişi beklentisi de yaratmaktadır. O kadar yetkin anlamda bir iktisatçı değilim ama bence bu ve buna benzer ortam ve koşularda faizi daha yüksek oranda artırıp denge sağlandığında aniden değil ama kademeli olarak indirmek daha etkili bir yöntem olurdu, diye düşünüyorum. Sözün özü; Bir kez daha belirtiyorum; İktisat bir bilimdir. Bilim olarak kesin olarak kabul edilen Ekonomi de yani ‘Ekonomi bilimi’ olayların nedenlerini ortaya koyar, analiz eder, öncülerde öngörülerde bulunur. İktisat bilimi, ülkemizde izlenen politikalarla, mevcut yönetim kapasitesiyle iyileşmenin olamayacağını, dengelerin kurulamayacağının öngörür. Her şey bu net, hatta basit ve kolaydır ama ekonominin bilim olarak kabul edilmesi koşuluyla. Bilmem anlatabildim mi?..
Yorum yapın