EĞİTİM SİSTEMİNİN FELSEFESİ MANTIĞI VAR MI, OLMALI MI?
Bizde olduğu gibi otoriter siyasal eğilimlerle düzenlenen eğitim sistemlerinin
toplumsal sorunları çözmek yerine aksine yeni, başka sorunlar üretmesi de söz
konusudur. Felsefesiz bir eğitim sistemi olamaz. Nasıl bir insan yetiştirileceği
sorusunun yanıtını ise, ancak felsefenin ışığında aramak ve ifade etmek
mümkündür. Akıl ve bilimi temel alan, bunları yol gösterici olarak benimseyen
bir eğitim, Atatürk’ün çağdaş uygarlık düşüncesi ve modern bir toplum olabilme
özlemiyle de ilişkilidir. 1950’den bu yana iktidara gelen sağ siyasetin sözde
demokrasi adına dinsel inançları araçsal hale getirilmesi ön plana çıkmış, ilerici,
aydınlanmacı ve çağdaş anlayışların önü kesilmeye başlanmış ve gerektiğinde
zora ve şiddete başvurularak toplumsal uyanış bastırılmak istenmiştir. Tam
bağımsızlık ilkesi başta olmak üzere, Atatürk’ün ifade ettiği temel ilkeler
budanmaya başlanmış ve ülkenin rotası değişmiş, ekseni başka yöne
kaydırılmıştır. Zaman içinde laiklik ilkesi ve kurumlaşmalarından da verilen
ödünlerle, eğitimden kültüre her alanda cemaatçi/dinci anlayışların ve
hareketlerin önü açılmıştır. Büyük düşünür Kant’ın söylediği üzere insanın
sadece eğitimle insan olabildiğini düşündüğümüzde; nasıl, niçin ve ne tür bir
insan yetiştireceğiz, sorusuna felsefi yanıt verip; eğitimimizi meydana getiren
kavramları, sorunları sorgulayıp çözümlemek ve eğitimimizin ontolojik,
epistemolojik, etik ve politik boyutlarını ortaya koyabilmek için eğitimimizi
güçlü bir eğitim felsefesine dayandırmak zorundayız. Eğitim felsefesi, eğitimin
ne olduğu ve olması gerektiği üstüne düşünceleri içerir. Düşünce tarihine
baktığımızda farklı eğitim felsefeleriyle karşılaşırız. Antik çağdan günümüze
kadar insan ve toplum sorunları hakkında düşünen filozofların bu konular
hakkında düşünceleri eğitimi de içerir. Platon ve Aristoteles gibi filozofların
özellikle eğitimi konu edinen eserleri olmamakla birlikte devlet, siyaset ve
toplum anlayışlarını dile getirdikleri kitaplarında en önemli konulardan birinin
eğitim olduğunu saptayabiliriz. Ancak modern çağın başlangıçlarından
günümüze kadar kimi filozoflar özel olarak eğitimi irdeleyen eserler
yazmışlardır. Eğitim felsefesinin ele aldığı kavramlar ve sorunlar oldukça çeşitli
ve geniştir. En başta eğitimin anlamı, ne demek olduğunu anlatmaya başlarsak;
İnsan ve eğitim ilişkisi, eğitimin temel unsurları ve aralarındaki bağıntıların nasıl
kurulması gerektiği, eğitimin toplumsal ve kültürel gerçeklikle ilişkisi, eğitimin
bilgi ve değer boyutu, eğitim kavramıyla ilişkili öğrenme, öğretim ve benzeri
kavramlar arasındaki bağlantı ve bağıntıları irdelemek gerekmektedir. Bütün
bunlar eğitimi felsefe açısından ele almak istediğimizde, göz önünde
bulundurmamız gereken hususlardır. Eğitim kavramının insan kavramıyla
birlikte düşünülmesi yerinde olur. Söz konusu olan insanın eğitimidir. İnsan
eğiten ve eğitilebilen bir varlıktır. Birçok filozofun da dile getirip vurguladığı gibi,
insan ancak eğitimle insan olabilmektedir. Bu bağlamda eğitimin insanın
olanaklarıyla ilişkili olması söz konusudur. Olanak kavramının, eğitim ve insan
ilişkisinde vazgeçilmez bir önemi vardır.
Eğitim felsefesi de insanın olanakları konusunda belli bir bilinç/farkındalık
oluşturmayı, insanın olanaklarını ortaya çıkaracak, gerçekleştirebilecek eğitimin
nasıl olabileceğine ya da yapılabileceğine ilişkin yol gösteren, rehberlik eden ve
kuramsal temelleri ortaya koyan düşünsel bir etkinliktir Elbette eğitimle
ilgilenen yalnızca felsefe değil, çeşitli eğitim bilimleri ve bunların eğitimle ilgili
ortaya koydukları bilgi birikimi de önemlidir. Ayrıca her toplumdaki eğitim
sistemlerinin oluşturulması ve yürütülmesinde politik beklentiler, yaklaşımlar ve
dayandıkları zihniyet, değer anlayışları da belirleyici bir rol oynamaktadır. Hatta
eğitim alanında felsefenin ve bilimlerin rolünün siyasetin gölgesinde ve
gerisinde kaldığı bile söylenebilir. Akla ve bilime aykırı birçok eğitim politikası ve
kararları, eleştirilse, karşı çıkılsa bile uygulanabilmektedir. Bu noktada bizde
olduğu gibi otoriter siyasal eğilimlerle düzenlenen eğitim sistemlerinin
toplumsal sorunları çözmek yerine aksine yeni, başka sorunlar üretmesi de söz
konusudur. Bu nedenle sağlıklı bir eğitim sistemi oluşturulması, toplumsal
gelişimi destekleyen ve insanın olanaklarının özgürce ortaya konulabilmesi için
eğitimle ilgili planlama, programlama ve uygulamaların amaçlarını, ilkelerini
belirleme konusunda felsefenin yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Felsefesiz bir
eğitim sistemi olamaz. Eğitim adıyla yapılanların anlamı, işlevi ve gerçekten
eğitim kavramıyla uygunluğu da ancak felsefe ve bilim açısından
değerlendirilmek ve çözümlenmek durumundadır. Felsefe, bir eğitim sisteminin
temellerini oluşturduğu için, böyle bir temele dayanmadan eğitim sisteminin
kurulması, kurulsa bile sürdürülmesi mümkün görünmemektedir. Eğitimin
amaçlarının ne olacağı sorunu, eğitimin nasıl bir felsefeye dayanacağı sorunuyla
da bağlantılıdır. Ana hatlarıyla eğitim felsefesinin amacı, eğitimin dayandığı ilke
ve kavramları aydınlatmak, amaç ve araçlarını irdelemek, temel sorunlarını
tartışmaktır. Eğitim felsefesinin en önemli işlevlerinden biri, eğitimin
amaçlarının saptanmasında kendini gösterir. Eğitimin genel ve özel amaçları,
amaçların oluştuğu toplumun tarihsel, sosyal ve kültürel gerçekliğinin
çözümlenmesi ve değerlendirilmesi de eğitim felsefesinin önemli bir etkinlik
alanı durumundadır. Amaçlar ise, “niçin insan yetiştireceğiz?” ve “nasıl bir
insan yetiştireceğiz?” sorularıyla bağıntılıdır. Nasıl bir insan yetiştirileceği
sorusunun yanıtını ise, ancak felsefenin ışığında aramak ve ifade etmek
mümkündür. Bizde eğitim sisteminin dayandığı bir felsefe var mı sorusu hep
sorulan ve hep yanıtı aranan bir sorudur. Atatürk’ün eğitime ne kadar önem
verdiğini biliyoruz. Ulusal kurtuluş savaşı yıllarında bile eğitimle ilgili toplantılar
yapılması, onun gelecekle ilgili amaç ve ideallerini gerçekleştirme konusunda
eğitime verdiği değeri gösterir. Atatürk, birçok konuşmasında ve eylemlerinde
eğitimin anlamını ortaya koyar. Onun öğretmenlere yönelik konuşmalarında da
eğitime bakışını, eğitim anlayışının niteliklerini görebiliriz. Cumhuriyetin
temellerinin atılmasında ve gelişiminde eğitimin işlevleri ve öğretmenlerin
taşıdıkları görev sorumluluklar, Atatürk’ün sözlerinde çarpıcı ifadelerle dile
gelir. Atatürk, 1922’de Bursa Öğretmenler Birliği’nde yaptığı konuşmasında
Cumhuriyet eğitimin amacını şu sözlerle açıklar: “Muallimler! Ordularımızın
kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı.
Hakiki zaferi siz kazanacaksınız. Ben ve bütün arkadaşlarım, sarsılmaz bir
inançla sizi takip edeceğiz; sizin karşılaştığınız her engeli kıracağız.”
Akıl ve bilimi temel alan, bunları yol gösterici olarak benimseyen bir eğitim,
Atatürk’ün çağdaş uygarlık düşüncesi ve modern bir toplum olabilme özlemiyle
de ilişkilidir. Cumhuriyetin kuruluş ve gelişme sürecinin ve devrimlerin tarihsel
bir bakışla ele alınması yerinde olur. Cumhuriyet hem bir miras hem de bir
gelecektir..
Yorum yapın