Gittikçe dinselleşen eğitim sistemimizin yaygınlaştığı ve olağanlaştığı bir ülkede ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ anlamında ne yazık ki hiçbir olması beklenemez. Öyle zannediyorum ki mevcut iktidarın tam olarak istediği budur zaten budur kanısındayım. Bu gerçekleştiğinde yani bu ülke ‘ORTAÇAĞ’ karanlığında kalması durumunda, mevcut iktidarda kendini güvence altına almış olacaktır, diye düşünüyorum. Örneğin; zorunlu din dersleri ‘4+4+4’ olarak bilinen eğitim modeliyle imam hatip okullarının imam ve müftü yetiştirmek amacını taşıyan meslek okulları olmaktan çıkarıp, böylece ‘Öğretim Birliği’ yasasını delen standart eğitim kurumlarına dönüşmesi amaçlanmıştır. Bu durumda ilahiyat fakültelerinin sayısının adeta dünya rekoru kırması, Kuran kurslarının alternatif eğitim araçlarına dönüştürülmesi, günümüzde Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi haline gelmiştir. Bence bu sorun, ekonomik sorunların da siyasi sorunların da temel nedenidir. Siz nasıl, nitelikli ve eğitimli insanın yetişmediği bir ülkeden, ‘ekonomi ve siyaset adına’ olumlu bir şey bekleyebilirsiniz? 

Geçtiğimiz günlerde açıklanan eğitim müfredatı taslağı tam da bu türden sorunlara bir yenisinin daha eklenmesine yol açmıştır. Din dersiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan derslerin müfredatlarına dini konuların eklenmesi, dinin sosyal bilimleri, doğa bilimlerini, matematiği, felsefeyi, sanatı, Türk dilini adeta işgal etmesinden başka bir şey değil de nedir, sorarım sizlere!..

Din konusunu sadece din dersiyle sınırlamak, dini konuları din dersinde bırakmak varken, her alana dini sokuşturmak, din fetişizminin, faşizmin, despotizmin ve dahası bir ruh hastalığının açık bir göstergesi değil midir? Bu türden işlere tevessül etmek normal bir ruh sağlığına sahip insanların yapacağı şeyler olmamalıdır, kanaatini taşıyorum. ‘Tanrı’nın, (Allah’ın) varlığı’ konusu dünyanın hemen hemen her ülkesinde bir tartışma konusudur. Bu nedenle dünyada dindar insanlar olduğu gibi, dinsiz, örneğin ateist, agnostik, deist, panteist insanlar da vardır. Dünyada bugün yaklaşık 2 milyar dinsiz insan yaşamaktadır. Dindar olanların da tamamı İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi tektanrıcı dinlere üye değildir. Dindar olanların içinde Hinduistler, Budistler, Konfüçyüsçüler ve Şintoistler de vardır. Dünyanın yaklaşık yarısı Hıristiyan, Müslüman ve Musevidir. Museviler bu üç din içinde azınlıktır. Avrupa Birliği’nde vatandaşların yaklaşık yarısı dindar değildir. Bu üç tektanrıcı dine inananların büyük çoğunluğu Avrupa dışında yaşamaktadır. Dünyada iki yüze yakın ülke vardır ve bu ülkelerin içinde sadece birkaç tane din devleti kalmıştır. İran, Suudi Arabistan, Afganistan, Vatikan bunların arasında sayılabilirler. Din gibi böylesine öznel, kişisel, göreceli ve tartışmalı bir konuyu, eğitim sistemi üzerinden herkese dayatmak, bir toplumun, ülkenin ve devletin intihar etmesiyle özdeştir. Din dersinde vatandaşlar din hakkında bilgi edinebilirler. Din uzmanlarını, örneğin imamları, müftüleri yetiştirmek için meslek okullarının olması veya ilahiyatçıları yetiştirmek için ilahiyat fakültelerinin olması da normaldir. Ancak herkesi imam, müftü ve ilahiyatçı benzeri bir insana dönüştürmeye çalışmak anormaldir ve olsa olsa, teokratik devletlerde olabilir. Demokratik bir devlette böyle bir şey asla olamaz. Çünkü eğitimin giderek dinselleştiği bir ortamda eğitimin niteliği ortadan kalkar. Eğitimin dinselleştiği bir ortamda laiklik ilkesi nefes alamaz ve hayatta kalamaz. Eğitimin dinselleştiği bir ortamda ulusal bütünlük sağlanamaz, yani bir ulus var olamaz. Eğitimin dinselleştiği bir ortamda bir millet olmaz, sadece bir ümmet olur. Eğitimin dinselleştiği ve dinin herkese dayatıldığı bir ortamda, din, mezhep ve felsefi görüş üzerinden kutuplaşmalar, gerginlikler ve çatışmalar ortaya çıkar. Eğitimin dinselleştiği bir ortamda büyük bir ulusal güvenlik sorunu ortaya çıkar ve bu sadece emperyalizme hizmet eder. Bence bu durumda eğitimi ısrarlı dayatmalarla dinselleştirmek tam anlamıyla ‘vatana ihanet’ anlamına gelmektedir. Umarım sizlerde aynı kanaattesiniz!..