Atalarımız; “Bin bilsen de bir bilene danış!” Demişler. Gerçeğe ulaşmak, doğru kararlar almak için güvendiğiniz, insanlara, özellikle fikirlerine, deneyimlerine ve birikimlerine değer verdiğimiz büyüklerimize danışmanız ve onlarında fikirlerini almanız her zaman için yararımıza olacaktır, çoğu kez olmuştur da hiç kuşkusuz!..
Çünkü her insanın aklı, bilgisi ve deneyimi farklıdır. İnsanlar renkler gibidir ve her insan farklı bir renktir. Bu nedenle bir kişinin göremediği, akıl edemediği bir şeyi, başka biri rahatlıkla görebilir. “Herkes her konuda bilgi sahibi olacaktır, bilgi sahibi olmaya zorunludur” diye bir kesin kural da yoktur.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere diğer siyasi parti liderlerinin neden onca danışmanları var sanıyorsunuz. “Bilmemek değil öğrenmemek ayıptır!” diye düstur kabul edilmesi gereken bir söz, bir özdeyiş vardır, çünkü güzel Türkçemizde…
Başkalarının fikirlerine değer vermemek, her şeyi ‘BEN BİLİRİM’ şeklinde ifade edilen kibirli düşüncesinde olmak bence büyük ayıptır ve öyle düşünen insanlar için de ciddi anlamda kayıptır.
İnsanlığın başlangıcından beri her zaman için fikirlerini başkalarına danışarak alanlar en doğru kararları almış olan insanlardır. Bu nedenle kimseyi küçük görmemeli ve her konuda çevremizdekilerin fikrini almaya özen göstermeliyiz. Daha önce de bu sütunlarda defalarca yazdım; “gayesine ulaşmak için şeytan ile dahi iş birliği yapanlar, iblis olarak etiketlenmekten asla kurtulamazlar. Onlar, Allah katında, günahkar kullarının en lanetli olanlarıdır!..”
Herkes tarafından bilinen veya bahsi geçince hemen kolaylıkla anımsanan ibretlik örneklerden bizim camiaya ait yakın zamanda yaşanmış gerçek bir hikayeyi güncellenmiş haliyle bir kez daha yinelemek gerekir ise: “Yaptığı haberlerden, yazdığı yazılardan rahatsız olduğunuz, istediği paralar ve gönderdiği faturalar nedeniyle bazen çok bunaldığınız, ama reddetmeye, kovmaya cesaret edemediğiniz gazeteci kılıklı birini, ‘tıkın şunu içeriye, aklı başına gelsin’ diye talimat vererek, tutuklatıp hapse attırınca kurtulduğunuzu zannetmek, ne kadar sizi yanıltan acı bir gerçek ise, o gazeteci ile hapisten çıktıktan sonra, etrafınızdaki yalakaların yetersizliği yüzünden ‘can ciğer kuzu sarması’ olup, ittifak etmeniz, ondan medet ummanız ve onu birilerine karşı kullanmanız da, o denli gaflettir, delalettir ve hatta ilahi düşünce kapsamında bakıldığında muhakkak ihanet sayılır!.”
Kimi emsal örneklerden, hatta yakın zamanda yaşanmış biraz önce anlattığım bu örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere kimleri kast ettiğimi, bu yazıyı Balıkesir’de okuyan “çoğu aklı ve fikri yerinde olan insan” elbette bilmekte dolayısıyla anlamaktadır. Daha fazla ayrıntıya girmeye o nedenle hacet yoktur!
O yüzden, “ayrıntılı biçimde kimlik ya da profil tanımlaması yapmak ve tepeden tırnağa tarifte bulunmak gereksiz olur” diye düşünüyorum.
Kimileri; Yaşadığımız diyar Balıkesir’i aradan geçen yıllar ve hatta on yıllar boyu “köpeksiz köyde değneksiz gezilen” bir yer olarak görmektedir. Kimileri ise, ironi sayılabilecek biçimde, belki de benzerlik taşıdığını düşünerek, Balıkesir’i “taşların bağlandığı, köpeklerin salındığı” bir yer olarak görme alışkanlığını hala sürdürmektedir. Genel bakış açısıyla değerlendirildiğinde ise, her iki benzetmeyi de “doğru kabul edenler” elbette olabilir.
Tüm bunları, “nihayetinde kaybeden bu kez yine Balıkesir olmasın!” Diye yazdığımı, özelikle bilmenizi isterim. “İhtirasa dönüşen hırsların, kişisel menfaatlere dayalı hesaplarla, ‘sonuca giden her yol mubahtır’ anlayışıyla siyasi, sosyal ve de iktisadi emellerine ulaşmayı amaçlayanların sonu, kargaların kılavuz kabul edildiği bir ortamda, elbette hüsranla bitecektir, diye kabul edilmelidir!..”
Öne sürdüğüm, iddia ettiğim, ısrarla gerçekleşebileceğini ifade ettiğim, “tüm bu öngörülerimin” benim emin olduğum doğrultuda ve doğrulukta, ortaya çıkması, gerçekleşmesi için, bence tek gerekli unsur, zamandır ve o zamanın geçmesi bekleyecek ölçüde gösterilmesi gereken sabırdır. O nedenle, “Ben o sabrı, nihayetinde haklı çıkacağımı bildiğim için, azami ölçülerde ve inatla gösterdim, göstermeye de ısrarla devam ediyorum!”
Zaman zaman yazdıklarımla, hatırlatmalarda bulunarak, “kaybedenin bu kez yine Balıkesir ve biz Balıkesirliler olmaması için” uyarılarda bulunuyorum. Peki tüm bunları sizlere neden anlatıyorum? Sanırım merak ediyorsunuz. Geçenlerde AK Partili olarak tanıdığım gayretli ve azimli çalışmalarıyla bilhassa 2014 yerel seçimleri, daha sonra da 2015'de beş ay arayla gerçekleştirilen iki, ayrı genel seçimlerde, ardından 2017'nin 16 Nisan Anayasa değişikliği referandum sürecinde sonrasında ise 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde, 2019 yerel seçimleri süreçlerinde yakından tanıdığım, gözlemlediğim genç bir isim bana, tüm bu seçim ve referandum süreçlerinde yaşanan gelişmeler hakkında son derece ilginç ve çarpıcı açıklamalarda bulundu. O genç AK Partili bu gelişmelere ilişkin konuşurken “maalesef yalakaya ve yağcıya, yalakalık yağcılık yapmanın bu saatten sonra pek bir anlamı ve önemi olmadığını” mahcubiyet içinde ama vurgulayarak söyledi. Elbette aramızda ‘OFF THE RECORD’ yani ‘KAYITDIŞI’ kalmak kaydıyla ve koşuluyla!..
Öyle zannediyorum ki, o genç AK Partilinin ne denli doğru ve isabetli teşhis yaptığı ‘TEZ ZAMANDA’ yani muhtemelen önümüzdeki yılın Ekim veya Kasım aylarında veyahut en geç 2026’nın nisan veya mayıs aylarında yapılacak olası bir erken genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde apaçık anlaşılacak, ortaya çıkacaktır!
Yine de zayıf bir olasılık da olsa anlaşılamaması durumda ise Kaydedenler Kulübü’nün üyeleri çoğalmış, o kulübün Başkan ve yöneticileriyle birlikte hemen herkes kaybetmiş olacaktır, elbette!...
Yorum yapın