Evet, dün bu sütunlarda yayımlanan “BU VASATLIK ÇUKURU BENİ ÜRKÜTÜYOR” başlıklı yazımıma bugün ‘kaldığım yerden’ devam ediyorum. VASAT bir insan; normal insan gördü mü, onu elit, seçkinci, kaymak tabaka olarak görüyor.  İşte bu vasatların yüksek öğrenime karşı olmaları, üniversiteli gençlere fırsat bulduklarında sözlü ya da fiili biçimde saldırmaları, sinemaya, tiyatroya, baleye, operaya kısacası ‘çağdaş sanatlara’ karşı olmaları onlara ‘entel/dantel takımından’ bakıp horlamaları, küçümsemeleri hep bu gözle bakmaları hep bu yüzdendir yani ‘VASAT’ olduklarından cehaletin vasatlık çukurunda debelenmeleri yüzündendir!..

Lafı daha uzatmadan kısaca ifade edersek bu duruma; 'işte o VASATLAR; kendi kısır döngüsü içinde yer almayan hiç kimseyi sevmiyor, sevemiyorlar' da diyebiliriz. 

İşte bu yüzdendir ki; Hiçbir vasata laf anlatamazsınız, herhangi bir vasat asla kendinden olmayanı, kendisi gibi olmayanı kesinlikle dinlemez, dolayısıyla anlamaz. Kendi gibi olmayan birinin ona her söylediğini kendi kötülüğü için söylediğini düşünür. Herhangi bir vasat (cahil) ancak ve ancak kendisi gibi olan başka bir vasattan etkilenir ve sadece onların sözünü dinler, onların ‘YAP’ dediğini yapar, ‘YAPMA’ dediğini yapmaz! Boş hayaller, gerçekleşmesi olanaksız boş fikirler, uydurma hikayelere dayalı olağanüstü, fantastik şehir efsaneleri ile vasatları etkilemesini işte o cehalet çukuruna düşmüş vasatlar çok iyi bilmektedir. O vasatları hiç olmadık, olmayacak şeylere inandırmak gayet kolaydır, çünkü başka bir vasatın örneğin; ‘ÇOK BÜYÜK ADAM’ olduğuna veya olabileceğine inanmak, inandırmak o vasatların işine gelmektedir…

İşte bu vasatların kendileri gibi olan, aynı seviyedeki diğer vasatlar ile birlikte böylesi boş hayallerin, böylesi saçmalıkların peşinden sürüklenmesine gayet gönüllü olarak çok memnun olurlar. Bu sözünü ettiğim o vasat güruh; yaşadıkları ülkelerin her kurumunda, her organında, her makamında daima her devirde var olmak isterler. Devirler değişse bile zamana ayak uydurarak yeni söylemler geliştirip vasatlıklarını yani olan başka bir düzleme oturtmayı yani bir anlamda ‘VASATLARIN İKTİDARINI’ ilelebet sürdürmek isterler. Vasat olmayan birinin veya birilerinin işin başında olmasını, sözgelimi ülkeyi yöneten kadroların içinde olmasını asla istemezler. İşte bu vasatlar birde hayali düşmanlara, o hayali düşmanlarla mücadele etmeyi, yani savaşmaya adeta bayılırlar. Örneğin; bu hayali düşmanların en temel özelliği bazen 'din düşmanı' olmalarıdır. Onlara göre; 'aslında gerçek olmayan bu hayali düşmanların hemen hepsi din inancına düşmandır ve halkı dinden soğutmak, maneviyatını yok etmek' istemektedir. 

İki gündür bu kadar yazıp anlattıktan sonra daha ne yazabilirim, anlatabilirim inanın hiç bilmiyorum!..

Son bir cümle olarak tüm bun yazdıklarıma ilave olarak şunları da özellikle belirtmek isterim; Yarın öbür gün beni veya benim gibi birini tenha veya kuytu bir yerde kıstırsalar, durduk yere saldırıp darp etseler, öldüresiye dövseler sonra da arkamdan 'ama bak o da ne yazmıştı, milletin kafasına şu zararlı(!) fikirleri sokmuştu, layığını buldu' diyebilir o bahsettiğim cehalet çukurunda debelenen vasatlar!..

“Olacak iş değil senin söylediklerin, iddia ettiklerin!” Demeyin sakın…

Benden söylemesi; bilmem farkında mısınız, bu ülke toplumunun önemli bir çoğunluğu bir vasatlık hezeyanı içerisinde çukura düşmüş gibi kıvranıyor, debeleniyor ve maalesef bu sözünü ettiğim vasatların sayısı ve dolayısıyla etkisi o kadar hızla artmaya, büyümeye devam ettikçe bu bataklıktan çıkış yokmuş gibi görünüyor. Bence o zaman yapacak iki şey kalmıştır. Ya sen de onlar gibi vasat biri olup (ya da öyle davranıp) her şeyi unutacak görmezden gelecek kulağının üstüne yatacaksın, yazmayacak, konuşmayacaksın, ya da benim şimdi yaptığım gibi vasatlığı reddedip kıvranmaya devam edecek ve olabilecek olumsuz sonuçlarına katlanacaksın!..