DİNDE ZORLAMA OLAMAZ AMA..

Din adamlığı, ilkel dinlerden, ‘çoktanrılı’ dinlerden başlayarak ‘tektanrılı’ dinlere yani ‘Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam’ dinlerine kadar, Tanrı inancı ve dinlerin örgütlenmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıkan bir meslek ve toplumsal sınıf olarak olagelmiştir. Dinlerin örgütlenmesinden yani (tapınak, sinagog, kilise, camilerde örgütlenerek cemaat halini almasını kast ediyorum) bu sınıf yani din adamları yönetici sınıfın payandası ve emir eri olmuşlardır. Onlar her zaman otoriteden, iktidardan, toprak sahiplerinden, sermayeden, burjuvaziden yana olmuş, köylü ve işçi sınıfının ezilmesine ve sömürülmesine katkıda bulunmuştur. Din ve inancın değişmezliğine sığınarak her türlü ilerleme ve değişimin karşısında olmuştur..

Bu iddiayı destekleyen kaynak göstererek bir örnek vermek istiyorum: İlhan Arsel’in Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları Din Adamlarıadlı kitabının 18. Sayfasında Matbaanın keşfi üzerine papaya yazdığı mektubunda İngiltere Kralı 7. Henry’nin ünlü Başpapazı Kardinal Wolsey şöyle diyordu: Matbaanın keşfedilmesiyle kitap yayınlarının çoğaldığı ve eğitim ve öğrenimin geliştiği doğrudur; fakat aynı zamanda fikir ve görüş ayrılıklarının oluştuğu da bir gerçektir. Bunun sonucu olarak kişiler, kilisenin yerleştirdiği iman ve akideler konusunda düşünmeye ve sorular sormaya başlamışlardır. Din kitaplarını okuyor, anlıyor ve kendi anladıkları dilde ibadet ediyorlar. Bu nedenle kendi kendilerine, din adamlarına artık gerek bulunup bulunmadığı sorusunu sormaları söz konusudur. Eğer herkes kendi bildiği dilde ve kendi anladığı şekilde Tanrı’ya ibadet etmeye kalkacak olursa böylesi bizim mensup bulunduğumuz din adamları sınıfının çok zararına olur. Din esaslarının din adamlarından gayri hiç kimse tarafından bilinmemesi temel koşul olmalıdır. ‘La ruhbaniyet-ül fil İslam’ yani İslam da ruhban sınıfı yoktur derler, ama İslam da hem dünya üzerinde hem dinsel alanda iktidar sahibi olan halifeler ve onun ulemaları ruhban sınıfının başında bulunmuşlardır. Günümüzde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan maaş alanlar tam anlamıyla İslami ruhban sınıfını oluşturmakta Osmanlı’da olduğu gibi iktidarın emrinde halkı ve emekçi sınıfları kısacası tüm ezilen kitleleri bir bakıma baskı altında tutmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yeniliğe karşı direnenlerin başında yeniçerilerin geldiği doğrudur. Fakat yeniçeriyi gerici ve yenilik düşmanı yapan güç din adamlarından gelmektedir. Kötülüğün maşası din adamıdır, şu bakımdan ki halk yığınlarını camide, her yenilik vesilesiyle ‘Din elden gidiyor’ yaygarasıyla yoğuran, çoğu zaman ayaklandıran olmuştur. 1800’lü yılların başında tarihte son kez yeniçerilerin kazan kaldırmaları sonucu olarak memleketin ne hale girdiği herkesçe bilinir. Yeniçeri ocağı kuruluşunun devlet ve memleket bakımından ne büyük bir felaket kaynağı olduğu daha o tarihlerde anlaşılmıştır. Ve işte böyle bir durumda dahi yeniçeriyi destekleyen, hatta kışkırtanlar ve padişah tarafından yapılmak istenen yenilikleri ‘dinsizlik’ olarak tanımlayanlar din adamları olmuştur.’

Tüm bu tarihsel bilgi ve gerçeklerin ışığında bakıldığında; Günümüzde iktidardaki AK Parti kadrosu ve korosu Maşallah(!) en tepedeki başkanından milletvekiline, yereldeki yönetici ve üyelerine hatta çaycısına kadar hemen tamamı, Allah nazardan saklasın, tamamı din adamı kesilmişler geçmişteki ulemalar gibi her fırsatta ilgili ilgisiz fetva verme yarışına girmişlerdir. Dahası bu sözünü ettiğim bu kadrolarda ve koroda yer alan kimileri tıpkı AK Parti genel başkanı Erdoğan gibi, başta enflasyon olmak üzere bütün ekonomik kriz ve felaketlerin baş sorumlusu olarak ‘NAS’a karşı gelmek olduğunu söyleyiverirler. Bugünlerin Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundan maaş alan vaiz, müezzin ve imamların kimileri ise ‘sabah uyanır uyanmaz Atatürk’e lanet okuyarak işbaşı yapmıyorlar mı, günlük mesaileri esnasında fırsat bulduklarında Anayasa’sında laiklik yazdığı için Cumhuriyete lanet okumuyorlar mı?.

Tüm bunları öğrendikçe, gördükçe, dinledikçe, izledikçe ‘Türkiye Humeyni’nin İran’ına dönüştürülmeye son birkaç adım mı kaldı mı acaba?’ diye düşünmeden edemiyorum. Haksız mıyım sizce lütfen bana söyleyin!..