Yüce dinimiz İslam gibi bir mukaddes yani kutsal kimliği siyasete alet eden Demagoji ile yoğrulmuş bütün politikacıların söylemleri, karşıtlarını dinsizlikle itham etmek üzerine kuruludur. Yakın ve hatta uzak tarihe bakıldığında bu durum bariz örneklerle doludur. Sözünü ettiğim o tür politikacılar böylece bir yandan yandaşlarına kendilerinin ne kadar ‘DİNDAR’ oldukları mesajını verirken öte yandan, karşıtlarını ‘DİNSİZ’ olmakla suçlarlar. Aklı sıra böyle yaparak karşıtlarını yani muhaliflerini ‘DİNSİZ’ olmakla itham etmek için kendilerince ‘MEŞRU’ olduğunu düşündükleri zemini hazırlamış, dayanak yapmış sayarlar kendilerini..

Onların bu tür demagojik stratejiden iki türlü beklentileri vardır; Birinci beklenti: Yaptıkları bütün hırsızlık, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliklerini, DİN UĞRUNA, ALLAH UĞRUNA, TANRI ADINA, DİN VE ALLAH YOLUNDA’  yaptıklarını öne sürerek meşrulaştırmaktır. İkinci beklentileri de iki yönlüdür: Birinci yön, rakiplerini dinsizlikle suçladıkları için onların savunmaya geçerek dinin siyasette kullanılmasına saldırırken haksız ve temelsiz olan ‘DİNSİZLİK suçlamalarına temel oluşturacak aşırı eylem ve söylemlerde bulunmalarıdır. İkinci yön, rakiplerinin ‘DİNSİZLİK’ saldırısından korkarak sessiz kalmaları, hatta bu tür demagojilere sadece eylemsiz ve söylemsiz kalarak değil değil, aktif eylem ve söylemlerle destek vermeleri, böylece kendilerinin demagojik siyasetlerini güçlendirmeleridir. Dini siyasete alet eden bütün demagog politikacılar, laikliğe, toplumun eşitlikçi, çağdaş, pozitif, demokratik yasalarına karşıdırlar. Sürekli olarak devlet yönetimine, kamu alanına, kendi inançlarını, kendi din, mezhep ve tarikatlarını, kendi anladıkları biçimde egemen kılmaya çalışırlar. Bu durum sadece ülkemizde değil bir çok ülke ve toplumlarda ne yazık ki böyle gelmiş böyle gitmektedir!..

Her ne kadar bütün dinler adalet ve barış temaları üzerine kurulmuş olsalar da tarih, devlete egemen olduklarında, bu adalet ve barış temalarının sadece kendi inançlarına sahip olanlar bakımından uygulandığını göstermektedir. Üstelik bütün dinler, tarihin öğrettiğine göre danışma, görüşme, meşveret, müşavere gibi kavramları, Meclis gibi, Şûra gibi kurumlarla gelenekselleştirmişlerdir ama bunları da sadece kendi inanç grupları içinde kullandıkları için, farklı inançlara, görüşlere, özellikle de kendi dinlerinden ama farklı mezhebe mensup olanlara karşı çok merhametsiz davranmışlardır. Bütün bu tarihsel gerçeklere rağmen, siyasette dini kötüye kullanan Demagog politikacılar, kendilerinin Demokratik Rejime inandıklarını, kendi inançlarının uygulanmasına izin verilmediğini, mağdur olduklarını ve sadece Demokratik Hak ve Özgürlüklerini istediklerini ileri sürerler. Böylece geniş kitleleri aldatarak veya zorla iktidara geldikleri zaman, kendi görüşlerinin dışındaki hiçbir görüşe yaşam hakkı tanımazlar. Buradaki en trajik olay; İlkel Feodal ‘Din- Tarım-Aşiret’ üçlüsüyle yaşaya gelen toplumlarda, kendi dinlerinden ve kendi mezheplerinden de olsalar, farklı bütün düşünce ve eylemlerin cezalandırılması, bütün halkın zorla ve kanla, iktidarın anladığı ve istediği biçimde tutum ve davranışlarda bulunmaya mahkûm edilmesidir. Söz konusu durumun en bariz örnekleri günümüzde en fazla Ortadoğu’da ve Orta Asya’da görülmektedir. Unutmayalım ki Irak’ta, Hıristiyan ABD’nin Bush’un Haçlı Seferi dediği saldırısı sırasında, Müslüman Sünnilerin ve Müslüman Şiilerin aralarındaki iktidar mücadelesinde öldürülen Müslüman Iraklıların sayısı, Hıristiyan ABD askerlerinin öldürdüklerinden daha fazladır.

Yazımın başından beri anlatmaya çalıştığım tehlikeler karşısında ne yapılmalı, sorusunu yanıtı ne basit ve anlaşılır biçimiyle bana göre şöyle olmalıdır; Öncelikle laikliğin ve hukuk devletinin, demokratik rejimin temeli olduğu, dindar değil dinci siyasetin bütün dünya üzerinde insan haklarına karşı bir tehlike arz ettiğini, dinciliğin ve mezhepçiliğin kötüye kullanılmasının insanlığın karşısındaki en büyük tehlike olduğu bıkmadan usanmadan anlatılmalıdır..

Eğer böyle yapılırsa, toplumlar bu konuda bilinçlenerek strateji geliştirir ise kendilerinin DİNDAR’ olduğunu öne sürerek Demagoji yapanların hırsızlıkları, yolsuzlukları, haksızlık ve adaletsizlikleri inkâr edilemeyecek bir kesinlikle ve sıklıkla dile getirilir ve böylece ‘MASKE DÜŞMÜŞ!’ olur..