‘Dilin kemiği yok’ derler ya hani, akla düşen dilden dökülüverir. Ama bunun da bir sınırı, bir adabı vardır. Bir de irade, saygı, alınan terbiye ve sabır vardır…

Dilin kemiği yoksa eğer, tüm bu erdemli tutum ve davranışlar vardır.

‘Söz uçar yazı kalır’ demişler ama söz de ağızdan bir kere çıkar. Çıktığında da geri dönüşü olmaz…

Bazı insanlar vardır, ağzından çıkanı kulağı duymaz. Sözlerin nerelere gideceğini hesap etmezler. Ondan sonra istedikleri kadar anlatsınlar ‘ben öyle demek istemedim’ diye, ya da istedikleri kadar inkar etsinler ‘ben öyle demedim’ diye...

Ok yaydan çıkmıştır bir kere, geri dönüşü de olmaz!..

İnsan bildiği, sevdiği, güvendiği kişilerin yanında daha rahat hisseder ve dolayısıyla da daha rahat konuşur. Dediklerinin doğru anlaşılacağını bilir. Karşıdakinin ‘öküz altında buzağı’ aramayacağını bilir. Her kelimesinin, her cümlesinin altının irdelenmeyeceğini bilir. Ama sadece insan, sevdiği ve güvendiği yakın çevresinde, önünü ardını düşünmeden rahat konuşabilir.

Bu çevreden çıktığında ise, kelimelerini düşünerek, dikkatle seçip, bir yutkunup bir konuşur. Yanlış anlaşılmalara meydan bırakmamak için, daha bir dikkat eder konuşmalarına ve üslubuna…

‘Ben istediğim gibi konuşurum gerisi beni ilgilendirmez’ diyenler, o zaman lafın önünü ardını toplamaya çalışmamalı. Ya da ağızdan çıkan lafın nereye gidebileceği düşünülüp, kontrollü konuşulmalı. Laf ağızdan bir kere çıkar ve bazen de bu çıkan lafla kırk yıllık dostluklar bile bitebilir…

‘Ne anlatırsan anlat, karşı tarafın anladığı kadar anlatmış sayılırsın’ denilir. Sen kendini paralasan da bir şeyleri anlatmak için, karşı taraf anlayacağını anlamıştır kendince. Bir de kendince anladığını, yine kendince aktarmaya başladı mı vay senin haline!..

Çık çıkabilirsen işin içinden, çöz çözebilirsen meseleyi…

Her sözünde bir ima ve art niyet olan biri, karşısındakinin doğal ve samimi sözlerinde bile, hep bir hinlik arar. Çünkü karşısındakini de kendi gibi bilir. Malum ‘dilin kemiği yok!’

Bazen de söylenmemesi gereken düşünceler, kabına sığamayıp gün yüzüne çıkıverir. O zaman da karşısındakinden sessiz kalması, ağızdan çıkanları sorgulamaması, duymaması, görmemesi, her şeye razı olması beklenemez.

Zaman zaman hepimizin ayarı kaçabilir. Çünkü insanız, beşeriz şaşarız. Yeter ki kantarın topuzunun ayarı kaçmasın. Yeter ki arada kuvvetli bir güven ve sevgi bağı olsun. Her şeyin üstesinden gelinir. Üstesinden gelinemiyorsa da o zaman her şeyin içi dışına çıkarılır ve didik didik edilir..