Çağdaş, uygar yani medeni ‘DEVLET’ olmanın bugün taşıdığı kimliğin içi oldukça zengin hale gelmiştir. ‘devlet olamayanlar’ kabile, cemaat, özel statülü (!) gibi garip ve tuhaf, üstelik demokrasi dışı ‘özel devlet’ durumunda bulunmuş ise çok sayıdaki olmazsa olmazdan yoksundurlar. Uygar ve çağdaş devlet olmanın asgari koşullarını şöyle bir sıralamak gerekirse; Birincisi; Çağdaş, işleyen demokratik işlevsel bir yapıya sahip olacaksınız. İkincisi; Çağdaş bürokratik bir düzeniniz olacak. Üçüncüsü; Toplumun ulusal çıkarları doğrultusunda hareket eden bir yönetime sahip olacaksınız. Dördüncü olarak ta dış ekonomik ilişkilerde karşılıklı ulusal çıkarları ortak çıkarlara göre yürüten bir yönetim işleyişin olacak. Beşinci olarak da; Sivil toplumsal örgütlerin, derneklerin, sendikaların karşılıklı ikili ilişkilerini, ülkenin güvenlik alanlarını gözeten bir yönetimi egemen kılacaksınız ki: kültür ve din gibi, devlet olmanın ulusal boyutta sağlanmasını da devlet olmanın bir faktörü olarak ele alınmasını sağlayan bir durum ortaya çıkmış olacak.

Tüm bunların yanında ‘zurnanın zırt dediği yere’ gelinecektir. Yani toplumlar çelişkiler içine düşmektedirler. Böyle bir boyut ulus olmanın, devlet olmanın önemli bir öğesi olan kültür ve din faktörleri, devleti bozmanın bir faktörü haline getiriliyor. İnsanlık tarihi din ve mezhep savaşlarının en büyük katliamları yarattığını görmüştür. Bugün yeniden yaşamakta olduğumuz Asya’dan Ortadoğu ve Afrika’ya kadar yeni dinci, etnik ve kültürel savaşlar adeta dünün yeniden yaşanmasının yeni bir öğesi gibi gelişmektedir. İnsanlık bugün tüm bu kronikleşmiş sorunsal çelişkileri aşmak zorundadır. Düşünün bir kere; Atatürk devrimlerinin en büyük başarısı ve özelliği kültür ve kimlik öğelerini toplumsal yapının oluşmasında pozitif bir biçimde değerlendirmesinde yatmaktadır…

İşte tüm bu nedenlerle Atatürk devrimleri, Asya’dan Latin Amerika’ya kadar birçok ülkeye yol göstermiştir. Bugün Türkiye’de ve bölgemizde bu devrimlere karşı çıkan, çağdaş uygarlık ve demokrasi karşıtı odaklar boy göstermektedir. Devlet düşmanı ve ulusal kimlik düşmanı örgütlenmeler sürekli olarak dinci yapılanmaları dinsel yapılanmaların önüne çıkararak devleti ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Batı’nın yerine Batıcı olmayı seçen odaklardan yeni küresel emperyalizmin dinci küresel boyutlarına kadar aynı istasyona varmak isteyen farklı çizgiler bulunmaktadır. Bu bakımdan gittikleri istasyon hep aynı istasyondur: emperyalizmin bir parçası olarak yeni küresel emperyalizmin temsilcileri olmak onlar için kaçınılmaz hale gelmektedir. Türkiye’deki sözünü ettiğim bu son kültürü, din ve ulusal bütünlük kavramlarını bu bağlamda değerlendirmek zorundayız. Bence başkaca bir yol da yoktur, olmayacaktır!..