Adım başı açılan dev marketlere karşı son kurşunu atana dek ayakta kalma mücadelesi veren tüm bakkallarımızın sonuna kadar yanındayız. Ki kaç kez “mahalle bakkallarımız ölüyor, tüm çevreleri üç harfli marketlerle doldu, buna bir düzenleme getirin, kapanan kapanana” diye seslendik bu köşeden de ama kim neyi duyacak ki?
O yüzden dilimize bir şekilde yerleşmiş olsa da “mahalle bakkalı bile işletemez”; “bundan mahalle bakkalı bile olmaz” şeklinde söylemleri de değiştirmek gerek aslında.
“Sonuna kadar direndiler” diye falan.
Zira artık mahalle bakkalı işletmek çok zor, çok çok zor… Mahalle bakkalıysan okyanusun ortasında dev dalgalar ve fırtınalarla boğuşuyorsun…
Ama devlet ciddiyeti kalmayınca devlet yönetiminde bulunabiliyor, siyaset dediğimiz kulvarda parti lideri olabiliyor; dün konuştuğundan bir gün sonra dönebiliyor, dün konuştuğundan akşamına çark edebiliyor, bir saat önce konuştuğunun tam tersini bir saat sonra söyleyebiliyorsun…
Yüz kalmayınca, kişilik ve karakter bitince böyle oluyor.
Zaten Bahçeli ne demişti; “siyaseten” konuşulabilirmiş böyle, böyle konuşmaları gerekiyor-muş!
Herkes siyaset-en konuşuyor.
Oysa bu, tümüyle vatandaşı umursamamak, kaale almamak, milletin aklıyla alay etmektir.
Dünyada yaşayan hiç kimsenin aklına gelmedi. Ekonomi biliminin canına okunurcasına kredi kartına ister vergi deyin, ister katkı payı deyin, ister işlem ücreti…
Limiti 100 bin TL.yi aşan kart sahiplerine 750 TL salma girişiminde bulundular.
Öylesine kutuplaştı ki vatandaş, cebinde ekmek alacak parası yok, savunma sanayi için versinler tabi dedi bir kesim basitçe.
Ama bilim ve akıl dışı olduğu için elbette sosyal medya ile ayağa kalktı milyonlar.
750 TL.ye karşı çıkanların Ermeni olduğunu, Türkiye’nin Filistin’e falan döneceğini söylediler.
Siyaset arenasında kaale alınacak bir oy oranı bulunmayan Destici neler dedi neler…
Sonra gelen tepkiler tümüyle haklı olduğu için, banka ile müşteri arasındaki ilişkiden sen nasıl katkı payı alırsın diye bir sorunun bile cevabı verilemediği için şak diye uygulama ötelendi. Destici dedi ki, ben öyle kastetmedim de şöyle de böyle de…
Sadece bu örnek değil ki…
Numan Kurtulmuş TBMM Başkanı olarak Anayasa’nın 3.maddesine daldı…
Ortalığı karıştırdı… Gelen tepkiler üzerine “algı yönetimi yapıyorlar” falan da filan diye çark etti…
Ağızdan çıkanı kulak duymayınca böyle oluyor diyeceğiz de siyaset-en konuşuyoruz demediler mi?
Düne kadar “Apo idam edilsin” diyenler şimdi Apo’nun siyasi uzantısı dedikleri partililerle el sıkışıyorlar, açılım saçılım havaları geldi yine…
Alay etmektir bu.
Her gün ekranlarda, haberlerde, gazete sayfalarında bu çarkları, çevirmeleri, dönüşleri okuyoruz, izliyoruz.
Tüm bunların arasında akıl sağlığını nasıl muhafaza edecek toplum?
Evet…
Mahalle bakkalı bile olmaz siyaset kulvarındaki bir kısım çarkçılardan.
Mahalle bakkalı olmak; hesabını kitabını yapmak, önünü görmek ve en önemlisi ciddiyet gerektirir.
Ciddiyet olmazsa mahalle bakkalı işletemezsin.
Ama devlette söz sahibi olabilirsin öyle mi?
Yazık gerçekten…
Nasıl zamanlardan geçiyorsak… Ve bu kabustan çıkaracak ciddi, hafızalı, sağduyulu, liyakatli, bilim ve bilgiden yana idarecilerimiz hiç mi olmayacak diye karamsarlığa gark olmuşken bakınız son bomba Anayasa Mahkemesi’nden geldi.
“Biji serok Apo” söylemini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdi mahkeme.
Bununla ilgili bugün hukuki değerlendirme yapmıyoruz, ifade özgürlüğü kapsamında çağdaş ve evrensel hukuk açısından Mahkeme böyle bir karar vermiş. Karar budur, eleştirebilirsiniz orası ayrı konu.
Lakin her fırsatta Anayasa Mahkemesi’ne dil uzatanlar, mahkemeye saldıranlar, kapatılsın diyenler neden bu karara karşı bir kelam etmediler… Saçıldıkça açılım oyunları devam mı?..
Bununla beraber “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen pırıl pırıl genç teğmenlere soruşturma ve ceza ile atılma tehdidi öyle mi?..
Devlet aklı, devlet ciddiyeti, devlet hafızası…
Hiçbiri kalmadı…
Üç harflilere direnen mahalle bakkallarının yanınızdayız.
Bakkal işletmek çok mu çok zor… Devlet idaresi lay lay lom….
Türkiye’nin geleceğine kasteden, demografik yapısının canına okuyan ve okuyacak olan sığınmacıların(!!) izinsiz çalışma sürelerinin de 3 yıla çıkarılması karşısında “lay lay lom” demek bile hafif gerçi, nasıl bir gaflettir; farkındasınız muhakkak di mi?..
Velhasıl…
Devlet aklını yitirenlere, devlet hafızasını kaybedenlere, devlet ciddiyetinden kopup gidenlere; kendi ifadelerine göre “siyaset-en” konuşan her kesime Ferdi Tayfur ile kapanış yapalım o zaman:
“Döndüm, döndüm durdum
Döndüm, döndüm durdum”
!
DEVLET Mİ BAKKAL MI?..
Yorumlar
Yorum Yazmak İçin Tıkla
Yorum yapın