DEVE KİNİ CUMHURİYETİ ESİR Mİ ALDI?
Emekli Müftü, bir dönem Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri milletvekilliği yapan Gani Aşık, geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan makalesinde benim çok beğendiğim, takdir ettiğim, büyük çoğunluğuna katıldığım görüşlerini paylaşmıştı. İşte ben Gani Aşık’ın o yazısını onun ve söz konusu makaleyi yayımlayan gazetenin derin hoşgörüsüne sığınarak sizlere sunmak istiyorum; Buyurun, hep birlikte okuyalım;
Hz. Muhammed’in amcası Hz. Hamza, Bedir’de, Utbe’yi öldürmesinin intikamı olarak Uhud’ta, kiralanan Habeşli köle Vahşi tarafından şehit edildi ve mübarek naaşına işkenceler yapıldı. Katil Vahşi, daha sonra İslam’a girdi ve Hz. peygamberin öfke ve tepkisi “Gözüme fazla görünme, katlanamıyorum” ile sınırlı kaldı. İslam’da din ve kin yan yana olamaz. Devlet 20 yıldan bu yana, bürokrasinin her kademesinden siyasilere kadar uzana bir genişlikte deve kini ile yönetiliyor. “Deve kini” bitip tükenmeyen öç alma duygusu olarak tanımlanır. Mustafa Kemal Atatürk, “Ordu yok” denildiğinde “Kurulur”, “Para yok” denildiğinde “Bulunur” diyerek mucize ötesi bir başarı ile Cumhuriyeti kurmasaydı, çoğu dana çobanlığı yapacak olan bugünün bürokratları ve siyasilerinin, kinin hedefine Atatürk’ü ve büyük eseri Cumhuriyeti koymalarına bakarak Brütüs’e çok vefakârmış denilebilir. Tarihin hiçbir döneminde ve dünyanın hiçbir yerinde “yutulmuş” vatanı emperyal kâfirin midesinden çekip almış bir kahramana böylesine ilkel ve bitmeyen kin duyan bir başka millet yoktur. Bunda, Cumhuriyetle düzeni bozulan tarikatların ve tarikatları fonlayan emperyalizmin payı büyüktür ve şimdi onlar, mönüsü zengin intikam sofralarının mestaneliğinde “huu” çekiyorlar. Kinin hinterlandı aslında çok daha geniş olsa da biz özetle ifade edelim: Cumhuriyetin şeriat düzenine evrilerek Türkiye’nin Suudileşmesine karşı çıkan herkes nefret kapsamında. Genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesiyle ivme hızlandı. Çünkü kaybedilen cumhurbaşkanlığı değil, Cumhuriyetin kendisiydi. O nedenle muhalefet, Mayıs 2023 kader seçimlerine küçük hesapları aşan yüksek feragat duygusu ve büyük bir vatanseverlik sorumluluğu ile girmeliydi. Ne ki böylesi bir ileri görüşlülük, devlet adamlarına özgüdür. Menzil şeyhinin vefatı ile ortaya çıkan tablo, bir daha gösterdi ki devlet, tarikatları tanıdı ve 25 Kasım 1925 tarih / 677 sayılı yasayı ‘YOK’ hükmünde saydı. Gelişmiş demokrasilerde rejimin karşılaştığı sıkıntıları siyasi partilerin aşmakta zorlandığı durumlarda düzenleyici role sahip köklü devlet kurumları vardır. AKP iktidarı böyle bir kurum bırakmadı, kendisini mağdur ve mazlum hisseden her yurttaşın şefkat, adalet ve merhametine sığınacağı bir devlet de bırakmadı. Anayasanın ilk 4 maddesi dahil, devrimleri koruyan hiçbir maddesi iptal edilmedi ama bu yasalar arşive kaldırıldı. Azrail ile dost olan kişi, canını almadan makul bir süre önce hazırlık yapabilmesi için haberdar edilmesi konusunda ölüm meleğinden söz alır. Yıllar yılları kovalar, Azrail aniden dostunun tepesine dikilerek “Canını almaya geldim” der. Kişi, “Önceden haber verecektin” siteminde bulununca Azrail, “Adımların kısaldı, tükürüğün kurudu, belin büküldü, bunlar ölümünün yaklaştığının habercileriydi” karşılığını verir. İhvancı iktidarın kutsal hedefinin Cumhuriyeti sonlandırmak olduğunun habercisi o kadar çok ki ciltlere sığmaz. Zaten pervasız uygulamalar da ortada. Türk milleti ve devleti uygarlık yolunda kesintisiz bir nehir gibi ebediyete akıp gidecektir, bir şartla: Kurtuluşun ve kuruluşun partisi CHP tarihsel saygınlığını ve özgül ağırlığını yeniden elde etmelidir. Çok örselenen genetiği ve DNA’sı, acilen Cumhuriyet değerleri ile uyumlu hale getirilmeli, yeniden Kuvayı Milliye ruhunun bayrağı altında kitlelere yüreklice öncülük etmeli, Atatürk’ün ruhu kendi partisi CHP’nin genel merkezini doldurmalı ve irtica piyasasından mürteci devşirmekten vazgeçmelidir…
Yorum yapın