ODATV İmtiyaz sahibi ve Sözcü gazetesi yazarı üstat Soner Yalçın bir yazısında 'AGNOTOLOJİ’' diye bir kavramdan söz etmişti yıllar önce bir yazısında...
‘Agnotoloji nedir?’ Diye sorarsanız, 'Agnotoloji bilgisizliğin bilimi' demektir, sözlük anlamıyla…
Günümüz koşullarında yani modern, dijital teknoloji çağında bilgiye erişebilir olmak, gerçeğe de ulaşıldığı anlamına ne yazık ki gelmiyor.
Kimileri siyasi ve ticari çıkar elde etmek için, kasıtlı yalan haber ve bilgileri yayarak kafa karışıklığı yol açıyor. Onların asıl amaçları, düşünmeyen, sorgulamayan, gerçeği aramayan aptal kitlelerin kendilerine empoze edilen yalan, yanlış, saptırılmış, abartılmış haber ve bilgileri 'DOĞRU' kabul etmelerini sağlamak ve de o sayede ‘cahil cühela’ sürüsünün ‘aptal, şapşal’ kitlesinin bireylerini yani Soner Yalçın'ın tanımladığı şekliyle 'agnotoloji ürünü cahilleri' dilediğince yönlendirip kullanmaktır. Bu kısa açıklamadan sonra yine başa dönersek, öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Gerçi yaklaşık on dört yıldır bu sütunlarda ama farkı gazetelerde yayımlanan gülük köşe yazılarımın içeriğinde de bir değil birkaç defa değil belki de on beş, yirmi kez belirttiğim gibi; amacım gerçekten şudur; aslında İroni yaparak ve birazda alaycı bir yaklaşım tarzı ile daha düne kadar Balıkesir’in kudretli egemenleri kabul edilen Dinçer Orkan, Yücel Yılmaz, Yasin Sagay gibi o ‘partinin kurmayları geçinen bazı zat-ı muhteremlere’ dolaylı ima yoluyla bir mesaj göndermek ve bu vesileyle ‘kafalarındaki 5 mumluk(!) sönmüş ampulleri’ belki tekrar yakabilmektir. Ama Olmuyor, olmayacak elbette, olmaz da çünkü benim asıl yapmak istediğimi ‘algısı kıt olanlardan doktora tezi yazmasını beklemek’ gibi bir şeydir, o yüzden bugüne maksat hiç hasıl olmadı, olmayacak gibi görünmektedir!
Yazımın başlığında sorduğum soruyu bir kez daha yineleyerek hemen yanıtını da vermek istiyorum; çöküş ne zaman ve nasıl başladı? Aslında ÇÖKÜŞ ÇOKTAN BAŞLADI!
Siz bakmayın kimsenin sesinin sedasının çıkmadığına herkes bir şekilde ekmek peşinde dolayısıyla iş, aş derdine düşmüş kitlelerden kendisini idare edenlere karşı bir tepki veya aleni yani apaçık muhalefet etmesini beklemek safdillik olur. Yani pek gerçekçi olmaz, olamaz kanısındayım, hatta inancındayım.
Biraz geriye gidecek olursak çok değil aslında 2017 yılının 16 Nisan'ında gerçekleştirilen referanduma bir gidecek olursak; Aslında 2017 yılı 16 Nisan'da bu iktidar yüzde 60'lar seviyesinde sonuç bekliyordu. Ama sağduyulu vatandaşlarımızın verdiği sağlıklı kararlar yüzünden hayal kırıklığına uğradılar. ‘Devlet’ demek iradesini asla ve kata tek kişiye teslim etmek değildir. Her devletin bir anayasası vardır. Devlette işler hukuka bağlı olarak yürürse o zaman gerçekten adalet sağlanmış olur. Gerçekte kamusal alanda işler liyakat sahibi olana verilir. Dünyada yazılı anayasası olmayan tek devlet bilindiği gibi İngiltere'dir. Ama bizim ta Osmanlı'nın son dönemlerinden beri köklü bir anayasa geçmişimiz vardır. Bu toplum yaklaşık 160 yıldan bu yana yasalara göre yönetilmeye alışmıştır. Aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatını taşıyan ‘muhterem zat’ halen 'Yargıçları, hâkimleri genel müdürleri, hatta bekçileri, odacıları ben kendim tayin ederim' diyor. O zaman sormak lazım; 'Peki sizi kim denetleyecek? '
Onu da bunu da şunu da ben tayin ederim' diyor ve öyle de yapıyor. ‘Böyle anayasa, böyle hukuk olur mu?’ diye sormak lazım o zaman! Aslına bakarsanız şimdilerde yani 31 Mart Yerel Seçimleri sonrası süreçte başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar kanadını bir telaş aldı ki sormayın! Daha seçime dört buçuk yıl var demelerine bakmayın sakın!
Aslında onlarında gaye ve amacı büyük ihtimalle Erdoğan’ın yeniden bir kez daha aday olmasını sağlayabilecek bir erken seçimdir, kim bilir! Bence onlar da yani AKP’lilerde artık milletle inatlaşmanın ters tepeceğini çoktan görmüş, anlaşmışlardır, belki de!..
Neymiş efendim, ‘metal yorgunluğu’ varmış. Hepsi hikaye, boş lakırdı. Gündemi değiştirme çabalarıdır tüm bunlar!..
Her çıkışın bir inişi vardır. Artık çöküş başlamıştır ve bu işin dönüşü yoktur. Telaş o yüzdendir! Bu ülkenin insanları, öyle inanıyorum ki çoğunlukla bu ülkenin Mursi'nin Mısır’ına, Esad'ın Suriye’sine, Saddam'ın Irak’ına Taliban’ın Afganistanı’na doğru gittiğini maalesef görüyorlar ve o yüzden büyük endişe içerisindeler!
Bu gidişe artık 'DUR' demenin zamanıdır ama yazımın daha başlangıcında ifade ettiğim gibi, toplumun öncelikle kitlesel bir sorunundan ivedilikle kurtulması gerekiyor. Benim ‘akıl tutulmasının aymazlık hali’ diye defalarca sözünü ettiğim, tanımladığım, daha geçenlerde Soner Yalçın'ın 'agnotoloji ürünü cahilleri' şeklinde sözünü ettiği kitlesel hastalıklar bu gidişe artık dur deme zamanını sürekli geciktirmektedir!..
Yorum yapın