Sıra geldi, 15 Temmuz 2016’da yaşanan ‘O HAİN KALKIŞMA’ ya da bir başka deyişle ‘O HAİN, KALLEŞ VE KANLI DARBE GİRİŞİMİNİN’ ardından 23 Temmuz 2016 günü ‘DOBRA DOBRA’ sütunlarında neler yazdığıma, neler anlattığıma…
15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece sabaha kadar yaşanan gelişmelerden sonra, bir kez olsun, takıntılarımızla, yargılarımızla, kimliklerimizle, sabit siyasi pozisyonlarımızla değil, aklımızla tavır almayı becerebilecek miyiz, doğrusu bilmiyorum, bilemiyorum…
Ancak bunu çok kuvvetli ve istekli biçimde temenni ediyor, çok istiyorum. Yani adına ister sağduyu deyin isterseniz başka bir şey aklımız ve dolayısıyla mantığımızla düşünüp tavır almayı kast ediyorum…
Şimdi önümüzde her zaman olduğu gibi çok parçalı bir resim duruyor. Atlatılan darbe kalkışması veya girişimi, bunun getirdiği devlet krizi, temizlik gereği, bunu takip eden bir restorasyon meselesi, yani devleti yeniden yapılandırma gerekliliği, o yapılması zorunlu restorasyonun hakkaniyet, adalet ve hukuk ilkeleri içine yapılması mecburiyeti…
Akılcı bakış ve mantıklı yaklaşımlar her biri diğeri kadar önemli olan bu parçaların oluşturduğu bütünden yola çıkmayı gerektirir ve talep eder. Bunun için de önce kimi çıplak gerçekleri görmek gerekir. Görülmesi gereken ilk çıplak gerçek, hiç kuşku yok ki, altına çizerek belirtmekte yarar vardır; O hain darbe kalkışmasını gerçekleştiren, bugün adına PDY/FETÖ dediğimiz ‘Gülen cemaati’ gerçeğidir.
Şunu çok kesin olarak bilmeli ve ortaya koymalıyız ki; 15 Temmuz gecesi yaşanan sadece bir askeri kalkışma değildi. Askeri, sivil tüm kanatlarıyla Gülen cemaatinin hazırladığı ve uygulamaya koyduğu bir darbe girişimiydi, bu girişim devletin tüm kilit noktalarını nasıl kontrol ettiklerini gösteriyor. Deşifre olup yakalandıktan sonra cemaatçi olduğunu itiraf eden Genelkurmay Başkanı’nın yaveri “Ordu içinde ayrı cemaat hiyerarşisi yoktur, her subay sivil abilerle ilişki içindedir. Gerektiğinde o ağabeylerden talimat alır.” Şeklindeki ifadesiyle kanaatim odur ki, darbenin hazırlanma biçimine dair bir ipucu sunuyordu.
Öyle sanıyorum ki, artık, 15 Temmuz gecesi ne yaşadığımızı, niye yaşadığımızın tartışılacak tarafı kalmamıştır. Herkesin bu paralel yapının demokrasi ve hukuk devletinin önündeki en büyük tehlike olduğu görmesinin vakti çoktan gelmiştir. Görülmesi gereken ikinci gerçek, adliyeden emniyete, ordudan eğitime devlet kurumlarının büyük kriz ve çöküş karşı karşıya kaldıklarıdır. Bu konuda onarım ve yeniden inşa Türkiye'nin geleceği ve demokrasisi için kaçınılmaz önceliktir. Tüm yurtta üç ay süreyle OHAL ilan edilmesi de mevcut koşullarda ve bu çerçevede anlaşılabilir bir durum olarak karşılanmalıdır. Devletin onarımı yani yeniden yapılandırılması, hakkaniyet, adalet ve hukuk ilkeleri içinde yapılırsa, olağanüstü hal rejimi büyük tartışma ve sorun yaratmaz, kanısındayım.
O zaman şu an üzerinde düşünülmesi gereken mesele, bu rejimin yeniden işler hale getirilmesi konusunda hukuk hassasiyeti talebini sürekli dile getirmek ve bunu takip etmektir. Şu anda bir tasfiye aşamasındayız. Büyük çaplı açığa almalar, gözaltılar ve tutuklamalar yaşanıyor. Geleceğimizi, demokrasimizi bunlar üzerine kuracağımızı kimse unutmamalıdır. O nedenle biraz önce yukarıdaki satırlarda belirttiğim, demokratik kurallar, hukuk ilkeleri, hakkaniyet gibi toplumsal hassasiyetlerimizi asla göz ardı edemeyiz…
O nedenle bu konuda gereken, izlenmesi gereken yol ve yöntem bence şöyle olmalıdır; Cemaat üyesi olan ya da olduğuna dair ciddi şüpheler bulunan devlet memurlarının idari işlemlerle pasif noktalara çekilmesi, açığa alınması, memuriyetten uzaklaştırılması, gerekiyorsa en ağır biçimde cezalandırılması, mevcut koşullarda kaçınılmazdır. Bununla ilgili yapılan ve yapılacak yasal düzenlemeler de son derece doğal karşılanmalıdır. En ağır biçimde cezalandırılmalıdır dedim ya şunu kast ediyorum; Evrensel hukukun gereği olan ‘suçun ve cezanın bireyselliği’ ile ‘masumiyet karinesi’ ilkeleri hassasiyetle uygulanmalıdır. Yani kurunun yanında yaş da yakılmamalı, suçu ispat edilene kadar şüpheli olsa dahi o kişinin masum da olabileceği ilkesi asla göz ardı edilmemelidir…
Yazarın notu: Bu konuda yarın genel bir değerlendirme yapacak ve 15 TEMMUZ’a ilişkin bir haftadır sürdürdüğüm yazı dizisini sonlandıracağım.
Yorum yapın