Herhangi bir konudaki ‘doğru ya da yanlış’ düşünceler, fikirler, ne kadar çok kişi tarafından sahiplenilirse o kadar çok ses getiriyor. Hep bir ağızdan söylenen ne varsa, daha fazla yer kaplıyor ve daha fazla yankılanıyor sanki…
Düşünce ve fikirlerin ömrü, onu benimseyen, sahiplenen kişilerin sayısı ile aynı oranda oluyor. Yani bir fikri yaşatan, o fikrin doğruluğu ya da yanlışlığı değil de çoğunluk tarafından kabul görüp görmediği bir anlamda…
İşte tam burada da çoğunluğun gücü ortaya çıkıyor!..
Bir fikir ne kadar doğru ne kadar geçerli ve de güzel olursa olsun, çoğunluk tarafından benimsenmediği ve sahiplenmediği sürece, havada kalır, karşılıksız kalır, cılız kalır, sonunda da sönüp gider, önemini yitirir…
İnsan insandan güç alır. Sırtını dayayacak bir sırt, verilecek bir omuz, tutulacak bir el yok ise, düşünceler, fikirler, atılacak adımlar da sahipsiz kalır ve önemini yitirir. Öylece kalakalır insan, yalnız, sahipsiz ve çaresiz tek başına…
Sürüden ayrılanı kurt kapar ya hani, o yüzden sıradan ve sürüden olmak daha mı güvenli geliyor insana. Kendi düşüncelerinle, fikirlerinle sivrilip tek başına kalmak yerine, farklı olup dikkat çekmek yerine, etliye sütlüye karışmadan, çoğunluğun içinde göze batmadan sıradan yaşamak, daha rahat ve daha bir kolay herhalde…
Çoğunluk, çokluk ve güç demek nihayetinde…
Dolayısıyla da kendi fikirlerini, kişiliğini, varlığını, çoğunluğa benzeyecek biçimde törpüleyen, şekillendiren kişiler de o çoğunluğu daha da büyütüyorlar gün geçtikçe…
Susuyor, sessiz kalıyorlar. Ya çaresizlik ya vurdumduymazlık ya da yalnız kalmak istemiyor, sürüden ayrılmaktan korkuyor. Herkes alkışlarsa o da alkışlıyor, herkes yuhalarsa o da yuhalıyor. Çoğunluğun sesine ve gücüne gözü kapalı biat ediyor, belki de büyük bir riyakârlıkla. İnsan onurunu ve dürüstlüğü hiçe sayarak…
Çoğunluktan çıkan fikirler doğru olmasa da doğruluğun karşısında hep kazanıyor ne yazık ki!..
Fikirlerin ömrü hatta geçerliliği; doğruluğu ya da güzelliği değil, kalabalıklar tarafından benimsenip benimsenmediğince belirleniyor. Sıradan ama sürüden olmak, kalabalığın içinde kalmak, göze batmadan, dikkat çekmeden yaşamak kaybedilen dürüstlüğe ve onura değiyor mu acaba!.
Sırf bu yüzden neler kaybediliyor neler kaçırılıyor fark edilebiliyor mu?..
Yorum yapın