Geçenlerde yani bayram ertesi tatil haftasında bu işleri piri diyebileceğim usta gazeteci yazar Soner Yalçın, ODATV ve NEFES gazetesinde eş zamanlı yayımlanan bir makalesinde siyaset felsefecisi Thomas Hobbes tarafından kaydedilen ‘insan insanın kurdudur’ sözünü anımsatmış ve o sözü medya medyanın kurdudur!’ şeklinde değiştirerek şu görüşlerini dile getirmiş, şu tespiti yapmıştı; Kurtlukta düşeni bu medyada yerler!

Aslında Soner Yalçın’ın da benim de yazılarımda ara sıra da olsa yeri geldiği zaman söylemek istediğim şudur; kültürel hayatımız son süreçte yani son 30-35 yılda epeyce, hem de fazlasıyla medyatikleşmiştir, maalesef!..

Bence bu yaşadığımız ‘teknoloji/iletişim çağında’ bu bizim medya; siyaseti, ekonomiyi, sosyal hayatı yani kültürü derinden etkilemiş ve de bence olumsuz yönde kaçınılmaz biçimde değişime uğratmıştır. Çünkü bu bizim medya toplumlarda yaşayan bireylerde davranış ve tutumları kökten değiştirmiştir, başkalaştırmış hatta ötekileştirmiştir. Medyanın zihinlerde yarattığı bu değişim yoluyla düşünsel anlamdaki kültür, yeni şekle sokularak dönüşüm içerisinde ‘yaşam tarzı’ haline gelmiştir. Bu yolla bireyler yani İnsan; ‘NESNE’ haline getirilmektedir, diye düşünüyorum. Soner Yalçın’a göre; bu değişim ve dönüşüm bugüne kadar inandığımız tüm değer yargılarını alt üst etmektedir. Söz gelimi şöyle ki; Günümüzde sosyal medya da ve genel anlamıyla televizyon, gazete ve dergi, web sayfaları gibi platformlarda görünen, karakterize edilen ve bu sayede şöhret olan yani ün kazanan kimseler(!) hem büyük ilgi görüyor, asla hak etmedikleri halde onlara gıpta ediliyor hem de kıskanılıyor açıkçası!...

Bu yolla ünlenen bir başka deyişle medyatikleşen o şahıslar da ‘sahibinin sesi misali’ sessizce daha doğrusu sinsice ve de gayet derinden aynı mecrada onuru, gururu ve haysiyetiyle dürüstçe işini yapmaya çalışan ben ve benim gibilere karşı adeta bir ‘nefret objesi’ oluşturmaya yönelik gayretler içine giriveriyorlar. Sonrası da çorap söküğü gibi geliyor; haksız ithamlar, iftira boyutunda yalan dolu dolaylı/dolaysız suçlamalar, karalamalar, vebali büyük olan çamur atınca izi kalacak dedikodu boyutunu aşmış durumdaki iddialar…

Hele ki bu işin bir de siyasi boyutunda sırtını dönemin iktidar aparatlarına dayadın mı, ben ve benim gibilere yönelik yargısız infazlar kaçınılmaz oluyor!..

Soner Yalçın’ın bu anlamda dediklerine bende yürekten katılıyorum;

 Onun deyimiyle bu ‘AJİTAJÖRLER’ çoğunlukla ‘HİPNOZCU MEDYATÖRLER’ sınıfında sözde medya mensuplarıdır. Onların ulusal televizyon kanalarında, internet ortamından yayın yapan web TV’lerde gayet kibirli, çok bilmiş, üstenci konuşmalarının satır aralarına dikkatle bakıldığında, izlendiğinde genellikle kişisel çekememezlik yani hasetlik de vardır!..

Onların karalamalarına, iftiralarına kaynak oluşturan iddiaları ne kadar doğru veya gerçek olduğu veya olmadığı hiç umurlarında değildir.

Onlar yine Soner Yalçın’ın tanımlamasıyla şu bizim medyanın ‘EN ALT DÜZEYDEKİ VASATLIK İLE ŞİŞKİN EGOLARININ’ başarıyı ve başarılı olanı yok etme kararlılığı içinde kendi varlıklarını var etme çabalarını ‘NAFİLE’ biçimde sürdürme gayreti içindedirler.

Aslında ‘ONLAR’ o söylediklerinin yani desteksiz atıp tuttuklarının ‘doğru ve gerçek olup olmamasının’ hiçbir şekilde önemi olmadığını bilmektedirler. Ama onların derdi/tasası o söylediklerinin, daha doğrusu ekranlarda o desteksiz salladıklarının ne kadar ‘TIKLANDIĞI’ ne kadar ‘REYTİNG’ aldığı da değildir. Onlar için ‘TEK’ önemli olan kendilerini ‘YEMLEYİP BESLEYEN ODAKLARIN’ kendilerini ne denli beğendiği ne denli onayladığı ve bu sayede ne denli yemlenip beslendikleridir!..

Daha açıkçası; hak hukuk, adalet, insaf, vicdan, haysiyet, onur, gurur ne gezer onlarda!..