Antik Yunan filozofu Aristoteles, insanın doğası gereği toplumsal bir canlı olduğunu söyler. Dolayısıyla erdemli olmak da ancak toplumsal bir bağlamda imkan dahilindedir. Bu nedenledir ki toplumsal yaşamı iyi bir biçimde düzenlemek ve iyi bir siyasetçi olmak yaşamsal öneme sahip bir konudur. Ancak siyasetçilerin, siyaseti bir kariyer veya çıkar nesnesine dönüştürdükleri yerde; siyasetin halk için değil, siyasetçiler için yapıldığının görüldüğü böyle bir ortamda, iyi ve doğru bir siyaset yapıldığı kesinlikle söylenemez, kanısındayım. Siyasetin halka, halkın da siyasete yabancılaştığı böyle bir ortam, toplum için en tehlikeli ortamdır. Halk ile siyaset arasındaki bağlantının koptuğu yerde, ‘MONARŞİK, OLİGARŞİK, TEOKRATİK’ yapılar kaçınılmaz biçimde doğar ve hatta gelişir. Siyasetin halkla örtüştüğü ve de bütünleştiği yerde ise demokrasi oluşuverir. Halkla siyasetin örtüşmesini ve de bütünleşmesini ‘POPÜLİST SİYASET’ sananlar bence büyük bir yanılgı içindedirler. Halkla siyasetin örtüşmesi, zaman içinde bütünleşmesi ancak siyasetin halkın iyiliği için yapılmasıyla mümkün olabilir. ‘MONARŞİK, OLİGARŞİK, TEOKRATİK’ yapılar da geliştikleri zaman ancak ve ancak cumhuriyetçi, halkçı olmakla laikliği kararlılıkla savunmakla yıkılıp yok edilebilir. Her şeye rağmen gururla eriştiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılında bence ciddiyetle kavranması ve savunulması gereken en önemli konulardan birisi budur. İdeolojisiz siyasetin yaygın olduğu bir ortamda, siyaset bir yandan makam ve koltuk kapmaca oyununa, bir yandan da retorik ve polemik tiyatrosuna dönüşmesi kaçınılmazdır. Retorik anlamda ‘GÜZEL’ ve ‘ETKİLİ’ konuşma sanatı ve de hitabet yeteneği olarak da bilinir.

Antik Yunan filozofları Sokrates ve Platon, retoriğin çok tehlikeli bir şey olduğunu ve insanın bilgelik yolunda bir engel oluşturduğunu düşünmüşlerdir. Çünkü retorik ikna etmek amaçlıdır ve sadece insanların algılarını yönetmeye bence kandırmaya yarar. Oysa önemli olan algılar değil, doğrular ve gerçeklerdir. Bunun için de gerekli olan şey retorik değil, felsefedir, kavramsal ve kuramsal akıl yürütme sanatıdır. Retorik aracılığıyla insanlar ‘doğru olanın yanlış olduğu’ veya ‘yanlış olanın doğru olduğu’ konusunda ikna edilebilirler. Retorik, gerçeği tersyüz etme aracına dönüşebilir. Polemik de bundan farklı bir sonuç doğurmaz, insanın akıl yürütmelerini zayıflatmaktan başka bir işe de asla yaramaz. Polemik akıl yürütme içermediği gibi, batılıların hep sıkça söylediği gibi ‘AD HOMİNEM’ yani ‘mantıksal biçimde yanılsamalara’ yol açar, açabilir.

Örneğin; ortaya bir akıl yürütme konduğunda, bu akıl yürütmeye karşı başka bir akıl yürütme ortaya koymak yerine, bu akıl yürütmeyle ilgisiz kişisel bir damgalama ve karalama yoluna gidildiğinde, buna ‘AD HOMİNEM’ yani ‘mantıksal yanılsama’ denmektedir. Mantık; ‘insanın doğru düşünmesini ve geçerli çıkarımlar yapmasını sağladığı gibi, insanların arasındaki anlaşmazlıkların önemli bir ölçüde çözülmesi için de çok değerli bir araçtır.’ Ancak Türkiye gibi eğitim seviyesinin düşük yani çok alt düzeylerde olduğu bir ülkede, bu konuda daha yapılacak çok şey, aşılması gereken çok engel vardır.

Günümüzde çocuk ve ergen yaşta öğrenciler dinselleşmiş bir sözde eğitim sisteminin esiri haline getirilecekleri yerde, felsefe ve mantık gibi derslerle donatılmış olsalar, bambaşka bir ülkede yaşıyor olacaklardır. Çünkü eğitim, yeryüzündeki en önemli ve değerli şeylerden birisidir hatta en önemlisidir. Eğitimin dinselleştiği veya ezberciliğe dayandırıldığı bir ülkede, hiçbir açıdan gelişme ve ilerleme kaydedilemez. Böyle bir ülkede, ekonomik açıdan da siyasi açıdan da, kültürel açıdan da geri kalmaya mahkum kitleler, yığınlar oluşması kaçınılmaz hale gelir. O yüzden ideolojik anlamda değil ama siyasetin eğitimle bütünleşmesi de bu açıdan son derece önemli sayılmalıdır. Siyaset eğitim için yeni yepyeni olanaklar sunmalı, yollar açmalı, eğitim de siyaset için yeni olanaklar yaratmalı, sunmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına girildiği bugünlerde ülkede üretilecek, yaşatılacak, geliştirilecek siyasetin temelinde bence bu anlayışlar egemen olmalıdır. Cumhuriyetimiz İkinci yüzyılına girerken yapılacak en iyi şey, kanaatimce siyasetin ve siyasetçinin kalitesini, niteliğini ve düzeyini geliştirmek olmalıdır!..