Sene 1915. Sonbaharın serin yağışlı günlerinden biri. Birinci Dünya harbi bütün cephelerde devam ediyor. Vatanın her tarafında barut ve kan kokusu. Yiğitlerin biri ölüyor, bini yetişiyor. İhtiyarı, genci savaşıyor, didiniyor ve yurdumuza düşman çizmeleri basmasın diye, el açıp Allaha dua ediyor. Cepheye durmadan takviye kuvvetleri gidiyor. İşte o kuvvetleri götüren tren, Bilecik istasyonunda beklemektedir. Askerlerin hepsi sakin, belki bir daha geri dönmeyecekler. Ama şehit olmak inancı gönüllerine huzur veriyor.
Sevkiyat subaylarından biri vagonların arasında sessiz, hareketsiz bir gölge görür. Merakla, şüpheyle yaklaşır. O anda çakan şimşeğin aydınlığında şunlara şahit olmuştur:
Ak saçlı, beli bükülmüş, soluk benizli, başı yaşmaklı, ihtiyar bir Türk anası çakılmış gibi orada duruyor. Yağmurdan sırılsıklam olmasına rağmen huşû içinde beklemektedir. Anadolu'nun bu cefakâr vefa timsali ve sabırlı anası ile yaklaşan subay arasında şu konuşma geçer:
- Valide! Yağmurun altında niye böyle bekliyorsun?
- Trende oğlum var. Onu selâmetlemeye geldim.
- Oğlun kimdir, nerelidir?
- Söğüt'ün Akgünlü köyünden Mehmet oğlu Hüseyin.
- Onu görmek ister misin, çağırayım mı?
- Sana dua ederim. Ona söyleyecek son bir sözüm var.
Hüseyin kısa zamanda bulunur. Elini öpen oğlunu bağrına basan ana son olarak; “Hüseyin'im, yiğit oğlum benim! Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların Çanakkale'de şehit düştüler. Bak son yongam sensin. Eğer, minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun! Öl de köye dönme! Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir Fatiha okumayı unutma. Haydi oğul! Allah yolunu açık etsin!” demiştir.
Hüseyin, son defa anacığının elini öpmüştü. Yaşlı gözlerle oğluna bakan Türk anası son evlâdını da dualarla bu şekilde cepheye uğurlamıştır.
ESKİDEN…
¥ Eski Radyolar lambalıydı malum, geç ısınır, sık takılırlar. Temassızlıktandır zâhir, sille-i Osmani ile çalışırlar.
¥ Teyplerin kafaları kirlenir. Baktın ses yokuş çıkan jemse gibi “ı ıı ııı” ediyor, kolonyalı pamukla silersin, bülbül gibi şakır.
¥ Teypler önceleri makaralıydı, sonra kapalı şeritler yayıldı. Diyelim ses almak istersiniz. Kaset “rekord” emrini almaz. Kolayı var, altındaki deliğe band çeker, girersiniz kayda.
¥ Transistörlü radyolar pratiktir, priz anten istemez, beline iki yassı pil sar tamam. Meraklılar duramaz, illa bir çomak sokar.
¥ İlk saatlerini kurcalar, zembereğini boşaltıp rahatlarlar.
¥ Askere gidip gelmeyene kız verilmez. Niye? Çünkü ne conta değiştirebilir, ne de sigorta bağlar.
¥ Elektrik tesisatı sıva üstüdür. Ampullerin teli (rezistansı) kopar. Fişi takıp birbirine değdirirsin “cızzt” der kaynak yapar.
¥ Televizyonlara akıl erdirmemiz vakit aldı. Antenleri takarken, sağa eğersin olmaz, sola yaslarsın tutmaz, alnının çatına bir tencere kapağı bağlarsın spikerin kirpikleri bile sayılır.
¥ O zamanlar banyo suyu termosifonla ısınır. Bir döküm soba üzerinde bakır kazan. Isının gıdımı bile zayi olmaz. Sadece su değil sizi de ısıtır. Banyo yeşil sabun ve yanık odun kokar, tahta oturaklar, şimşir takunya.
¥ Her bisiklet sahibi teker yamamasını bilir, çantada parça lastik ve “Siliksiyon” olur, zımpara olur.
¥ Kadınlar da dikiş makinelerinin ayarını yapar, vidaları sıkar, mafsalları yağlarlar.
¥ Pompalı gaz ocaklarının kafaları paslanır, zaman zaman çıkarıp yere vurursun, bir avuç kurum dökülür ortaya.
¥ Her evde “biz” ve “çuvaldız” olur. Pabuç dikmek mesele değildir de, ipi balmumundan geçirmezsen neye yarar?
ALLAH YOLUNU AÇIK ETSİN
Yorumlar
Yorum Yazmak İçin Tıkla
Yorum yapın