DOBRA DOBRA

Bu sütunlarda yakın geçmişte yayımlanan yazılarımın bazılarında değindiğim bir konuya yani
‘toplumda akıl tutulmasının aymazlık haline’ bugünkü yazımda farklı bir bakış açısıyla yeniden
değinerek ‘zaruret hasıl olması’ nedeniyle bazı eklentilerde bulunacağım. Öncelikle ‘neden zaruret
hasıl olduğunu’ kısaca açıklamak istiyorum. 1970’li yılların özellikle ikinci yarısında toplumda
‘kutuplaşma ve kamplaşma’ doruk noktasındaydı. Ülkede hüküm süren anarşi ve kaos ortamı
siyasilerin gerginliği daha da tırmandıran halleri 12 Eylül 1980 darbesine zemin hazırlayan temel
gerekçeyi oluşturmuştu. Gel zaman git zaman aradan yıllar geçti, ülke toplumu o yetmişli yıllardaki
kutuplaşma ve kamplaşma sürecine aynı yoğunlukta bir daha girmedi, sokulamadı açıkçası. Ama
özellikle 2007 sonrası süreçte iyice belirginleşerek kendini göstermeye başlayan ‘ötekileştirme,
ayrıştırma çabaları’ toplumu bilhassa 2011 sonrasında daha aleni olarak yeni bir kutuplaştırma ve
kamplaştırma dönemine soktu, yani üzülerek söylüyorum, çok fazla ayrıştık. Bunun üzerine bir de 15
Temmuz 2016'da yaşanan hain darbe girişimi yani FETÖ kalkışması yaşandı. Bu konuları iyice
irdelemeden etraflı biçimde yani kapsamlı yazmak istemedim ama yaşanan bazı gelişmeler,
gördüklerim, gözlemlediklerim ve yaşadıklarım nedeniyle bazı şeyler tavan yaptığından dolayı yazımın
başında da belirttiğim gibi ‘zaruret hasıl oldu’ ve yazmaya yani dilimin döndüğünce anlatmaya karar
verdim. Bu arada ‘neden böyle olduk, bu noktaya geldik?’ sorusuna yanıt, içine sokulduğumuz
duruma sebep ararken de yüzyıllardır genlerimize adeta enjekte edilen ‘Biat kültürü’ şeklinde ifade
edilen kavramın varlığını sorgulamak gerektiğine inandım. Çünkü aile yaşamımız, eğitimimiz, sosyal
konumumuz, dinsel inancımız, görevimiz ne olursa olsun, değişik neden ve gerekçelerle ‘Biat etmek’
genlerimize işlenmiş durumdadır. Biat etmeyenler ya da etmediğini sananlarda ise ‘Her şeye karşı
olma yani muhalefet kültürü’ oturmuştur. Şöyle ki, açın günlük gazeteleri okuyun, televizyon
kanalları arasında gezinin sözde aydınlarımız, aydın geçinen aymazlarımız, birilerinin pompalaması ile
aydın olduğunu sanan aslında yalakalık yapan salaklarımız, çok bilmiş geçinen aptallarımız, iktidara
yakın ya da muhalifmiş gibi görünen kurşun kalemli(!) yazarlarımız, iğdiş edilmiş haldeki düşünce
gücünü yitirmiş sözde düşünce insanlarımız sürekli kutuplaşmadan yakınarak öylesine kutuplaşmayı
körükleyen bir vaziyet içindeler ki, o yüzden bir türlü inandırıcı, ikna edici ve samimi olamıyorlar. İşte
bu durumun bana göre temel nedeni, toplumda akıl tutulmasının aymazlık haliyle yaşanan yani
yaşatılan, o sebepten dolayı körüklenerek yoğunlaşan ‘toplumsal kutuplaşma’ Biat kültürünün
iliğimize kemiğimize hücrelerimize kadar işlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. O nedenle yukarıda
eleştirerek bahsettiğim zevatın da yoğun gayretleriyle toplumun önemli kesiminde daha şimdiden
benliğini, kişiliğini hatta aklın düşünce gücünü yitirmiş bir durum oluşmuştur. Maalesef ne kadar iyi ve
yüksek düzeyde eğitim alınırsa alınsın, toplumda yaşam standardı ne denli yüksek olursa olsun, hiçbir
şey bunu asla değiştiremiyor. Onlar ya mutlak saydıkları ‘güce’ biat ediyorlar, ya da ‘o gücün
karşıtlarına..’
Yüzyıllardır toplumumuza değişik nedenlerle ‘biat etme’ sürekli pompalandı, en ufak farklı düşünceyi
ifade etmek bile toplumdan dışlanmak için yeterli oldu. Araştırma, soruşturma ve sorgulama eğer
‘biat edilen güce hizmet ediyorsa’ kabul gördü, muhalifse hemen dışlandı. Hatta o karşıt gibi
görünenler veya gösterilenler çok ağır bedeller ödemek zorunda kaldılar, bırakıldılar. ‘Nüfusunun
büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir toplumda’ diye bir cümleye burada kurmak istemiyorum
çünkü bütün semavi dinlerde hoşgörü esastır. Ama maalesef bizim toplumumuzda bilhassa son
süreçte hiçbir muhalif düşünceye veya görüşe asla hoşgörü gösterilmiyor. Aslında yüce dinimiz
‘İslam’da hoşgörü’ büyük önem taşımaktadır. Ama her nedense biat kültürünün getirdiği hatta
egemen kıldığı toplumsal akıl tutulmasının aymazlık hali nedeniyle konunun bu kısımları birilerinin
işine hiç gelmediğinden dolayı kesinlikle anımsanmıyor, ya da anımsanmak istenmiyor. Sonuç olarak
ifade ettiğim konular kapsamında doğru tektir, sana, bana, ona, şuna göre değişmelidir, diye
düşünüyorum. Toplumsal akıl tutulması hastalığının aymazlık halinden nasibini almamış, dolayısıyla
‘biat kültürüne biat etmemiş’ olan herkes mantıklı düşündüğünde konuya ilişkin değişmeyen

doğruları bulabilecektir. O yüzden kimsenin bu konuda kıvırmasına, eğrilmesine, boyun eğmesine
mazeret üretmesine kesinlikle gerek yoktur. Herkes o bahsettiğim konularda isabetli teşhislerle o
doğrular da buluştuğu sürece toplumda istenen ve beklenen iç barış yani huzur sağlanacaktır. Aksi
halde tıpkı şimdiki gibi kısır bir döngünün içinde dolaşıp durur, bir yere gidemeyiz. Sadece akla,
düşünceye ve doğrunun gerçeğine biat eden bir toplum özlemi dileklerimle..