BOZARAK DEĞİŞTİRME STRATEJİSİ
Kanaatim odur ki, özellikle son 190-20 yıllık süreçte Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarını ve iktidarda kalmayı, stratejik olarak “bozarak değiştirmeler” üzerine oturtmuştur. Belki de işin doğası gereği de böyle olması gerekiyordu, böyle olmak zorundaydı. Çünkü Cumhuriyete, Atatürk devrimlerine, çağdaş demokrasiye, çağdaş demokrasinin getirdiği eğitim düzeyinden kadın-erkek eşitliğine, çağdaş sanat ve kültürel değerlere tümden karşıysanız, bu değerlerin hepsine muhafazarkarlık perdesi ardından siyasal İslamcı bir pencereden bakıyorsanız, var olan her şeyi değiştirmek zorundasınız, öyle değil mi?..
Şöyle ki; Mevcut bir binanın yerine yenisini yapmak için önce onu “yıkmanız” gerekir. Çünkü günümüz dünyasında 2000’li yıllarda çağdaş uygarlık değerleri ile siyasal İslam’ın öngördüğü yaşam felsefesi ve uygulamaları taban tabana zıttır. Biri Afganistan’ın Taliban’ıdır, diğeri Hollanda ya da İsveç’in çağdaş uygarlık değerleridir. Hukukun üstünlüğünden sosyal devlete, kadın-erkek eşitliğinden bilimin önceliğine beş yaşındaki çocuklarda eğitim anlayışından sanatsal ve kültürel özgürlüklere, siyahla beyaz kadar fark gösterirler. Hal böyle olunca da ne yapıldı, her şey nasıl başladı, sizlerde en az benim kadar biliyorsunuz. Önce ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel olarak pek çok şey tersyüz edildi. Siyasal olarak rejim özellikle son 15 yıllık süreçte adım adım, yavaş yavaş değiştirildi. Parlamentonun üstün egemenliği ortadan kaldırıldı. Otoriter ve totaliter bir rejime yol açan ucube bir rejim getirildi. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkınca meydan boş kaldı. Adalet sistemi çöktü, yasalar işlemez hale geldi. Son olarak 2017’den sonra da ekonomik olarak, devletin içi boşaltıldı. Kamu iktisadi kuruluşları özelleştirmelerle yok edildi. Yandaş ekonomik güç oligarşik düzene egemen oldu, parti devletinin “ekonomik ayağı” kuruldu. Piyasa tekelleşti, ihaleler adrese teslim hale geldi. Şeffaflık ortadan kaldırıldı. Denetlemeler göstermelik hale geldi. Ulusal çıkarlara dayalı ekonomi politikaları ve planlama yerine, oligarşinin egemen olduğu düzene hizmet veren, plansız, günübirlik bir düzen özellikle getirildi. Onlar için düzenin değiştirilmesi için bu kaçınılmazdı. Plan, program, saydamlık, denetleme ortadan kalkınca demokrasi de yerini monarşiye bırakıyordu. Enflasyonla gelir bölüşümünün bozulması, dış açıkların büyümesi, geniş kitlelerin fakirleşmesi kaçınılmazdı. Sistemi tersyüz edip bozmakla, “zaten istenen değişimin altyapısını hazırlamış oluyorsunuz.” Dış ilişkiler, “içerideki değişikliğin maşaları olarak kullanıldı.”
Siyasal İslamcı bu zihniyetin “bozarak değiştirme stratejileri odaklı” operasyonları sonunda, yalnız Türkiye’yi değil, AKP’yi de düşüşe geçirdi. Ekonomi çökünce AKP içeride iyice zayıfladı. Dış politikadaki yanlışların getirdiği büyük yalnızlık AKP’yi, dış kaynak bulmak için dönüş yapmaya zorladı. Ne yazık ki, Körfez, Mısır ve İsrail’de avuç açar hale getirildik. AKP iktidarında hem içeride hem dış ilişkilerde Cumhuriyet kurulduğundan beri en büyük sorunları yaşar hale geldik. Çünkü AKP, siyasal İslamcı dayatmalarla ülkeyi bu hale soktu. Geldiğimiz noktada, son tahlilde doğru düşünmek, açık ve net konuşmak gerekmektedir; Erken ya da 2023’de zamanında yapılacak seçimlerde toplumun önünde iki seçenek bulunmaktadır: Bu seçenekler Taliban usulü Afganistanlaşmak ya da Atatürk Türkiyesi’nde inatla kalmak, Atatürk’ün çağdaş uygarlık düzeyine erişme ve o düzeyin üzerine çıkma idealini sıkı sıkıya savunmaktır. Türkiye için bu ülkenin yurttaşları için başka bir seçenek ve yol bulunmamaktadır. Kimse ne kendini ne de başkasını kandırmasın, aldatmasın!.
Yorum yapın