BİR GARİP GEYİK MUHABBETİ!

Yazımın başlığına bakıp da sakın ola ki, ‘yahu memleketin onca sorunu, sıkıntısı varken, herkesin ruhu sıkılmış daralmış iken sen kalkıp geyik muhabbeti üzerine yazıyorsun!’ demeyin ve bana bu yüzden kızmayın, bozulmayın lütfen!.. 

 Yüzeysel hatta sığ bakış açısıyla bakıldığında haklı olabilirsiniz. Ancak bugün itibarıyla bir günlüğüne o sorunların hepsini bir kenara bırakıp "Bir garip geyik muhabbeti!" başlıklı yazımı kaleme aldım. Aslında bu yazımı oturup baştan sonra yazmadım. Açıkça belirteyim, 6-7 ay önce benzer başlık ve içerikle böyle bir yazım yine bu sütunlarda yayımlanmıştı. İnsan bazen günlük rutin haline gelmiş uğraşlarının dışına çıkmak, güncel olanla ve gündemdeki gelişmelerle değil kafasının içindeki bir anlık da olsa boşaltmak istiyor. O nedenle en azından bugün 'suya sabuna dokunmayacak bir şeyler' yazmak istedim. Suya sabuna dokunmayacak bir şeyler dedim ama beni bilenler bilir, yazılarımda çoğunlukla kıssadan hisse kapılacak, ibret alınacak, hiç olmazsa ironi yaparak inceden mesajlar vermeye yönelik yazdığım bilinen bir gerçektir. Bugün madem geyik muhabbeti üzerine yazacağım, o zaman ‘geyik muhabbeti denilen şey aslında nedir, neye neden geyik muhabbeti denir, geyik muhabbeti nasıl yapılır?’ sorularına yanıt oluşturabilecek bir şeyler yazarak başlayalım o zaman!. 

Bunca yıldır, hiç tarzım olmamıştır, alışkanlığım, müdavimliğim de yoktur, Ellisinden sonra da olacağı yoktur ama yine de yıllarca yakın çevremdeki gözlemlerimden dolayı geyik muhabbeti nedir, neye denir iyi bilirim, daha doğrusu iyi bildiğimi düşünürüm. Geyik muhabbeti, çoğunlukla kahvehane, kıraathane ortamlarında çoğunlukla erkekler tarafından yapılan bir muhabbet türüdür. Bu muhabbetlerin konusu bazen "ne olacak bu memleketin hali?" sorusuyla başlar, bazen de ‘yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?’ tartışmasıyla başlar, çoğunlukla o muhabbetlerin nasıl ve neden başladığı bile belli olmaz. Aslında geyik muhabbetlerinin ortak özelliği şudur; Genellikle bu tür muhabbetlerin başı, sonu olmadığı gibi sonucu da olmaz. ‘Geyik muhabbeti’ deyimine kaynak oluşturduğu söylenen tarihsel bir takım olaylar olduğu rivayet edilir. Üşenmedim, araştırdım, tarihsel kronolojik sıralamayla şimdi sizlere aktarıyorum; İlki Osmanlı döneminin 1600’lü yıllarda geçmektedir. Rivayet odur ki; İki arkadaş kıraathanede avcılık maceralarını anlatırken birisi geyik avladığını boynuzunun iki metre olduğunu abartarak anlatır. Diğeri de geri kalmamak için ‘benim avladığım geyiğin boynuzu beş metreydi’ der. Diğeri de altta kalmamak için ‘o kadar da abartılmaz’ diye bıçağı arkadaşına çeker ve kavga büyür, onlarca kişi yaralanır, ölür. Kıraathane adeta kan gölüne döner. Zamanın padişahı Dördüncü Murat da derhal emir ferman buyurur; ‘Bundan böyle kıraathanede geyik muhabbeti yapmak yasaktır!’ diye. İşte bu nedenledir ki, o gün bu gündür monolog halindeki boş konuşmalara geyik muhabbeti denmektedir. Şimdi gelelim, Osmanlı’nın 1800’lü yıllarına. Kimileri geyik muhabbetinin tarihini 1866'ya kadar dayandırmaktadır. Namık Kemal Tasvir-i Efkar gazetesinin 452. sayısında çıkan Ramazan münasebetiyle kaleme alınmış yazısında, genel olarak kutsal ayın feyzinden insanların nasıl da yararlanamadığına dair tespitlerini sunarken, zamanın ulemasını kast ederek onların geyik hikayeleriyle meşgul olduğundan bahseder. Bir diğer rivayete göre ise geyik muhabbetinin kaynağı, İttihat ve Terakkicilerden birisi olan geyik besleyen ve gezdiren Resneli Niyazi'dir. Niyazi Bey’in her yere taşıdığı geyiği izlemeye gelenler arasında Padişah Abdülhamid'in kardeşi Mehmet Reşat da vardır. Bu konu dönemin gazetelerinde yazılır çizilir, marş yapılıp bestelenir, bu konu mecliste bile konuşulmaya başlanır. O günden bu yana insan zihnini bolca meşgul edip sonu gelmeyen tartışmalara veya konuşmalara ‘geyik muhabbeti’ denilir. Son olarak 1900’lü yılların son çeyreğine dönelim. 30-35 yıl öncesinde, ülkemizin tanınmış mizah yazarlarından Cihan Demirci o dönemde çalıştığı dergide "Geyik Muhabbeti" diye bir bölüm açmış, ardından doksanlı yıllarda bu yazılarını kitaplaştırmıştı. Cihan Demirci’nin adını ‘Geyik Muhabbetleri’ koyduğu mizah kitabının, 1996 yılında yayımlanan Ahmet Fidan’ın ‘Bizim Duvarlar’ adlı mizah kitabına da içerik açısından esin kaynağı olduğu söylenir. Aslına bakarsanız, bu geyik muhabbetlerinde ‘Geyiklerin Günahı Ne?’ pek anlayabilmiş değilim(!)  Öte yandan, ‘Geyiklerin hiç mi günahı yok?’ orası da meçhuldür, elbette(!) Öyle zannediyorum, onlarınki yani geyiklerin ki sadece muhabbet, adı üstünde Geyik Muhabbeti! Peki, nasıl bir muhabbet? Sivri zekalı(!) olduğunu zannettiğim İsveçli bir gazeteci ve yazar İnternet’ de paylaşmış. Bizimkilerden bir sivri zekalı da çok lazımmış gibi üstüne vazife edinip hemen Türkçe çevirisini yapmış ve kendine ait sayfasında bizlerle paylaşmış. Ben de ‘belki bir gün sizlere de lazım olur!’ diye aynen alıp sizlerle paylaşıyorum; 

Kutup bölgelerinin vazgeçilmez figürleri olan Ren Geyikleri, uzun kış dönemlerinde üşürlermiş. Isınmak için birbirine halka şeklinde iç içe gelecek şekilde yaklaşırlarmış. Birbirleriyle yüz yüze, koyun koyuna, boyun boyuna, omuz omuza, boynuz boynuza uzunca zaman geçirirlermiş. Tabi bu arada birbirlerine çok yakın oldukları için, boynuzlar birbirine sürtülür ve ortalıkta ‘lakır lukur’ gibi benzer sesler çıkarmış. ‘Lak lak’ şeklinde çıkan sesler, geyik muhabbetlerinin lakırdısı olurmuş. Geyiklerin birbirleriyle bakışarak ve karşılıklı lakırdaşarak oluşturdukları muhabbetler bu günün geyik muhabbetlerine ışık tutar mı, gerçekten orasını bilemem, biraz kafa yorun da siz bilin orasını, deyip bu geyik muhabbeti faslını kapatalım artık!.