Bahar sadece doğaya değil, insana da iyi gelir. İçimizde uyanan o kıpırtı, yüzümüzdeki o sebepsiz tebessüm belki de en çok bu mevsime yakışır.

Dün 6 Mayıs’tı, takvimler Hıdırellez’i gösteriyordu. O eski, içimizi ısıtan gelenekler yeniden can buldu. Kimimiz çocukluğunun izlerini sürdü, kimimiz sessizce bir dilek tuttu. Baharın gelişi bir kez daha kutlandı, dualar edildi, dilekler tutuldu. Kim bilir hangi gönül, hangi niyeti için ellerini gökyüzüne açtı. Yılın en umut dolu günlerinden biri daha gelip geçti…

Hıdırellez; bizde sadece bir gün değil, bir kültürdür aslında…

Hızır ve İlyas’ın yeryüzünde buluştuğuna inanılan bu özel günde, doğa yeniden canlanır. Baharın resmi ilanı gibidir 6 Mayıs…

Neşe, tazelenme, umut ve bereketle iç içe geçen bir gelenektir…

Eskilerden kalma ama bir o kadar canlı bir gelenek…

Duaların göklere yükseldiği, dileklerin suya ve toprağa emanet edildiği, okumaların, oyunların, şarkı, türkülerin, hayırların, eğlencenin harmanlandığı, insanın içini tazeleyen bir bahar bayramıdır Hıdırellez…

Hızır ve İlyas’ın buluştuğuna inanılan bugünde biz de kendi umutlarımızla yeniden buluşuruz aslında…

            5 Mayıs akşamı, hava karardığında başlar Hıdırellez’in o kendine has büyüsü. Gül ağaçlarının altına kırmızı keseler bağlanır; içine küçük kâğıtlara yazılmış dilekler, dualar, bozuk paralar konulur. Kimisi bir kâğıda kalbinden geçenleri yazar, sonra gider bir dere kenarına, akan suya bırakır. Su gibi aksın gitsin, temiz temiz gerçekleşsin, diye.

Gece gün ağarana kadar türbeler ziyaret edilir, dualar edilir, hayırlar yapılır, kalpten edilen her sözün gökyüzüne ulaştığına inanılır. Dört yol ağzına ateşler yakılır, üzerinden üçer defa atlanılır. Şarkılar, oyunlar, neşe, kahkaha…

Sabah olunca ise ayrı bir telaş…

Baharın en coşkulu günüdür Hıdırellez sabahı. Piknikler düzenlenir, konu- komşu, eş-dost, genç-yaşlı, çoluk-çocuk hep beraber dere kenarlarına gidilir, özellikle su akan yerlere. Hıdırellez duası yapılır, niyetler, dualar kâğıtlara yazılıp akan suya bırakılır. İnanan gönüller, umutlu bakışlar sessiz bir teslimiyete bürünür.

Çocukluğumda annemin, gül ağacının altına koyduğu dilekleri hatırlıyorum. Kimseye söylemeden yazılırdı onlar. Sessiz bir inançla, saf bir kalple…

O zamanlar anlam veremesem de büyüdükçe anladım; insan umut ettikçe yaşar.

Bu sadece bir gelenek değil…

Bu bir dua biçimi, bir umut dili, geçmişten bugüne aktarılan bir inanç hali… Hızır’la İlyas’ın buluştuğu bu özel günde, biz de kendi içimizde bir buluşmaya niyet ederiz belki de…

Kendi iç huzurumuzla, umutlarımızla, niyetlerimizle…

Gelenekler yaşadıkça ve yaşattıkça anlam kazanır. Hıdırellez de bizi geçmişimize, toprağımıza, dualarımıza bağlayan köprülerden biridir. Unutmayalım ki her dilek bir niyet, her niyet bir duadır. Ve bahar en çok da umut edenlere yakışır…

‘Toprak uyandıysa umut da uyanır… Hıdırellez, dileklerin filizlendiği gündür.’