Sanırım hemen anımsayacaksınız dünkü yazımın sonunu; “15 Temmuz’a kadar gelen süreçte bu hain ve kalleş ‘PARALELCİLERE/FETÖCÜLERE’ dair Balıkesir’de kimsenin yazamadığını, söyleyemediğini ben yazdım ve söyledim. Daha ne yazayım yahu!” cümlesiyle bitirmiştim. ‘Bitirmiştim’ diyorum ama dünkü yazımın son paragrafında belirttiğim gibi bugün de aynı konuya ilişkin daha yazacaklarım anlatacaklarım var.

Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminin, kalkışmasının 14-15 gün sonrasında yazdıklarıma dünkü yazımda yer vermiştim. Bugün ise o yazımın devamında sekiz yıl önce neler yazıp anlattığımı sizlere sunacağım;

Dün bu sütunlarda yayımlanan yazımda 15 Temmuz 2016 Cuma günü bu sütunlarda yayımlanan “Güç ve siyaset ile şeytanlık yapmak!” Başlıklı yazımdan kısa bir alıntı yaparak ‘bir şeyler anlatmaya’ çalışmıştım. Şimdi, dilerseniz, o yazımdan kısa bir bölüm daha alıntı yapalım ve bir şeyleri daha anlaşılır biçimde ortaya koymaya çalışalım;

Siyaset kimi zamanlarda öyle tehlikeli, öyle şefkatsiz, öyle merhametsiz, öyle nezaketsiz bir canavar haline getirilmiştir ki, ne kadar iyi ve masum niyetlerle başlarsa ne kadar güzel niyetlerle yapılırsa yapılsın, siyasetçi için, bir süre sonra dostlarını düşman, düşmanlarını dost görmeye başlamasına neden olmuştur. Şeytan, siyasetçinin yakasını hiçbir zaman bırakmamış ve er geç nefsin dümen suyuna sokmuştur. Siyasetçinin gözüne dostları ‘düşman’ düşmanları ‘dost’ olarak göstermiş ve ikna etmiştir. Gücün dışında, hiçbir değer tanımayan siyaset, ‘alimleri zalim, zalimleri alim’ görmeye başlamıştır. Tarihin hiç değişmeyen bu acı gerçeğinin bir gün mutlaka değişeceğini umuyoruz. Medeni ve kutsal değerler adına başlatılan ve büyük bedeller ödenerek, bu günlere kadar getirilen demokrasi mücadelesinin, siyasetinin bu iflah olmaz hastalığından en kısa zamanda kurtulacağını elbette ki, umut etmek istiyoruz. Aksi halde, hepimize yazık olacak ve tarihe aslında mazlum olan siyasetçiler, zalim olarak geçeceklerdir. Bana göre; ‘gerçeğin dünyaya ait hiç değişmeyen ve değişmeyecek yüzü budur.’ Demokratik siyasette ırkçılık ne denli tehlikeli ise dincilik de o denli tehlikelidir. Çünkü her ikisi de hem aidiyet duygusunu, bütün duyguların ve sorunların önüne çıkarır, hem de her ikisi de dinimiz gibi, Allah gibi, ırkımız gibi, geçmişimiz ve atalarımız gibi mukaddes kavramlara dayanır. Bu nedenle de demokrasinin temel özelliği olan, farklılıkların birlikte yaşaması, özgürlük, insan hakları kavramlarına çok uygun olmayan dogmaları siyasal sisteme sokarak demokrasiyi yozlaştırır. Genellikle de demokrasi yerine, çoğunluğun aidiyetine bağlı olan din veya ırk kavramlarının baskıcı yönetimine, kimi zaman da totaliterliğine yol açar! Bu açıdan dinciliği öne çıkarıp ırkçılığı eleştirmek, ya da ırkçılığı öne çıkarıp dinciliği eleştirmek arasında, demokrasiyi yozlaştırmak bakımından çok büyük bir fark yoktur. Esas olan, dinciliği de ırkçılığı da aşan ve hepsine eşit uzaklıkta durarak, hepsini kucaklayan laik ve demokratik bir devletin, insan hakları çerçevesinde eşit ve özgür yurttaşlık kavramına dayalı olarak işletilmesidir.”

Dün ve bugün tüm bu anlattıklarımın ışığında geçen hafta aynı konuya dair bir başka yazımda vurgulayarak ifade ettiğim gibi; Artık, ‘15 Temmuz gecesi ne yaşadığımızı, niye yaşadığımızın tartışılacak hiçbir tarafı kalmamıştır!’ Herkesin bu paralel yapının demokrasi ve hukuk devletinin önündeki en büyük tehlike olduğu görmesinin vakti çoktan gelmiştir. Görülmesi gereken ikinci gerçek, adliyeden emniyete, ordudan eğitime devlet kurumlarının büyük kriz ve çöküş karşı karşıya kaldıklarıdır. Bu konuda onarım ve yeniden inşa Türkiye'nin geleceği ve demokrasisi için kaçınılmaz önceliktir. Tüm yurtta üç ay süreyle OHAL ilan edilmesi de mevcut koşullarda ve bu çerçevede anlaşılabilir bir durum olarak karşılanmalıdır. Devletin onarımı yani yeniden yapılandırılması, hakkaniyet, adalet ve hukuk ilkeleri içinde yapılırsa, ‘OLAĞANÜSTÜ HAL’ rejimi büyük tartışma ve sorun yaratmaz, kanısındayım. O zaman şu an üzerinde düşünülmesi gereken mesele, bu rejimin yeniden işler hale getirilmesi konusunda hukuk hassasiyeti talebini sürekli dile getirmek ve bunu takip etmektir. Şu anda bir tasfiye aşamasındayız. Büyük çaplı açığa almalar, gözaltılar ve tutuklamalar yaşanıyor. Geleceğimizi, demokrasimizi bunlar üzerine kuracağımızı kimse unutmamalıdır. O nedenle biraz önce yukarıdaki satırlarda belirttiğim, demokratik kurallar, hukuk ilkeleri, hakkaniyet gibi toplumsal hassasiyetlerimizi asla göz ardı edemeyiz, etmemeliyiz!..