Ülkemizde ne yazıktır ki, bir kısım çevrelerin ulaşmak istediği siyasal sistem varmış gibi
gözükmektedir. Kanımca bu siyasal sistemi, Sünni İslam fıkhını refere ederek inşa etmek istiyorlar.
Sünniliğin dört fıkhi ekolü var: Hanefilik, Şafilik, Malikilik, Hanebelilik. Bunların içinden güncel
anlamda Vahhabiliğin ve Selefiliğin öne çıktığını görülmektedir. Çünkü Vahabilik ve Selefilik de
aslında bu Sünni İslam fıkhından neşet eder yani alır ve yayılır. Kimi ve hatta çoğu ilahiyatçılar her
ne kadar Selefiliği daha evvelki dönemi ifade ediyor gibi anlatsa da o anlayışta da bu külliyattan
beslenmektedir. Günümüzde malum çevrelerin birtakım çalışmaları, uygulamaları bize bunu
anlatmaktadır. Tırnak içinde ifade etmek gerekirse şeri bir İslam devleti kurmak veya devleti o
tarafa doğru dönüştürmek arzusunun var olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde İslam adına bu
topluma dayatılmak istenen bir proje var ve adım adım uygulanmaya çalışılıyor, kanaatini
taşımaktayım. Devamında ben yine şu kanaati taşımaktayım ki; Bu proje kimi İslam ülkelerindeki
gibi kısa dönemde gerçekleşen büyük ihtilaller, devrimler yoluyla değil, uzun bir sürece yayılmış
şekilde ilerliyor. Bu sürecin sonunda varacakları yer birilerinin zannettikleri gibi İslam ya da
Kuran’ın hükümleri falan olmayacaktır. Tam tersine Emevilerin çarpıttığı, tersyüz ettiği dejenere
edilmiş din anlayışı olacaktır. Ne yazık ki!...
İlahiyatçı Cemil Meriç bu durumu “Sözde İslam” şeklinde tanımlamaktadır. Gerçek yani hakiki İslam
aranıyorsa ki ben arıyorum; Bu evrensel insan hakları temelinde evrensel hukuka yapışarak, ona
tutunarak mümkün olur. Hurafelerle dolu din anlayışını dayatarak değil. Çünkü Kuran bunu
söylemekte anlatmaktadır. O günün koşullarında yani İslamiyetin doğuşuyla birlikte bugüne kadar
yapılabilecekler yapılmış, sonra insan aklının önü açılmış, bu yoldan yürüyün denilmiştir. Kimileri o
yolda yürümekten imtina edip, yedinci asırdaki noktada duruyorlar gibi duruyorlar. Kutsal kitabımız
Kuran, “Her zamanın bir hükmü vardır” demektedir. Bu kesinlikle dikkate alınmalıdır ama
alınmamaktadır. İslam tarihini doğru kaynaklardan inceler ve irdelersek bu doğru anlayışın üzerine
betonu İmam Gazali dökmüş, “İçtihat kapısı kapanmıştır” demiştir. Gazali'den sonraki süreçte
Müslümanlar adeta durmuş, İslam tarihi de dondurulma noktasına getirilmiştir. Yine İlahiyatçı Cemil
Meriç bir söyleşisinde konuya ilişkin şunları söylememktedir; Bugün birilerinin övgüyle bahsettiği
Nizamiye Medreseleriyle birlikte akıl hapsedildi. Özgür düşünce katledildi. Ne lazımsa önceden
zaten söylendi denildi, fikir hürriyetine saygı duyulmadı. Dolayısıyla da İslam Dünyası ilerleyemedi.
Bugün Türkiye’yi ve bazı İslam ülkelerini Emeviler dönemine geri götürmeye çalışıyorlar. Evrensel
hukuk, İslama uygundur. Bugün bir Müslümanın hukuk adına savunması gereken değerler insan
hakları olmalıdır. Bugün birilerinin bu ülkeye egemen kılmaya çalıştığı din anlayışı kadercilik
üzerinedir. Emevi doktrini üzerinedir. Bu anlayış, insanları dünyevi realiteden koparır, tamamen
uhrevi anlatılara göre hayatı dizayn etmeye çalışır. Fakat tüm bunlar olurken de küçük bir azınlık
dünyanın nimetlerinden sonuna kadar faydalanır. İslam dünyasında hemen hemen bütün ülkeler
bu durumda. Laikliği esas alan birkaç ülke istisna edilebilir. Yani Anayasası'sında hala laik,
demokratik, sosyal bir hukuk devleti yazan Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti gibi..
Doğru söze ne denir, ilahiyatçı Cemil Meriç ile aynı kanaatteyim, aynı görüşleri fazlasıyla
taşımaktayım..