Hepimiz dünyaya farklı pencerelerden bakıyoruz…

Her birimizin penceresinin görüş açısı farklı. Kimimiz tam karşıya odaklanmışızdır, kimimiz yukarıya, kimimiz aşağıya…

Kimimiz dört bir tarafa çeviririz bakışlarımızı, kimimiz yarı belimize kadar sarkarız penceremizden, kimimiz perdenin arkasına gizlenip bakarız. Aslında her birimiz dışarıya farklı pencerelerden bakan aynı evin sakinleri gibiyiz…

Birinin gördüğünü diğerinin görmüyor olması, görülmeyenin olmadığı anlamın gelmiyor tabi ki…

Örneğin; biri ağacın gövdesini görürken, diğerinin o ağacın sadece en üst dallarını görüyor olması gibi…

Bunu en iyi, bakışlarını her yöne çevirenler bilebilir, geniş bakış açısına sahip olanlar…

İnsan kendi penceresinden bakarken gördüklerini tek gerçek, diğer görüş açılarını ise yok sayar. İşte çatışmalar da burada başlar. Kendi düşüncesinden o kadar emindir ki, karşısındakinin onun gibi düşünmediğini bir türlü anlayamaz. Aynı şekilde karşısındaki de onun için aynı şeyi düşünüyordur aslında…

Herkesin beyni farklı algılar, yani herkesin penceresi farklıdır. Sorun şu ki hiç kimse de bu farklılığı kabul etmek istemez. Zaten kim kendini ‘yanlış düşünüyorum’ diye suçlar ki?

Hele ki empati yeteneği olmayanlar!..

En iyiyi en doğruyu hep onlar bilirler. Başka fikirleri tümden reddederler. İşte yanılgıya düşmenin ilk adımı da budur. Elbette herkes düşündüğünü özgürce ifade edebilmelidir. Ama dayatmacı olmadan, baskı kurmaya çalışmadan anlatmalı, konuşmalı.

Konuşurken insanların zihninde farklı pencereler açan, farklı bakış açıları sunan kişilerin sohbetlerine doyamayız. Hatta bazen kendimizi sorgularız ‘niye böyle düşünemedim’ diye. Bazen onaylarız, bazen sorgularız ama sonuçta bakış açımızı genişletiriz…

Öte yandan özgürce konuşmak demek, ağzına her geleni söylemek anlamına gelmez. Aklına her geleni fütursuzca, nereye gideceğini düşünmeden söyleyenler can sıkarlar, konuşma kirliliğine sebep olurlar. Kendi fikirlerini karşı tarafa kabul ettirmeye çalışırlar. Nezaketinizden ve saygınızdan dolayı olan sessizliğinizi, kendilerinde bir üstünlük zannederek, üzerinizde hakimiyet kurmaya çalışırlar.

Maalesef her yer ‘benim dediğim doğru, ben haklıyım, gerisi yanlış’ diyen insanlarla doldu taştı. Tahammülsüzlük, sabırsızlık, saygısızlık sıradan haller oldu… 

Evimizin bütün pencerelerinden bakalım dünyaya…

Her duyduğumuzdan, her gördüğümüzden kendimizce dersler çıkaralım. Bakış açımızı genişletip, empati yeteneği edinelim. O zaman kavga etmeyi bırakıp, insanca tartışabilmeyi başarabiliriz belki de!..