Dün Balıkesir'in düşman işgalinden kurtuluşunun 101. Yıldönümünü kutladık.

Bu vesileyle Balıkesir'in medar-ı iftiharı, tarih araştırmacısı sevgili dostum, ağabeyim saygıdeğer Aydın Ayhan hocam tarafından eğer yanılmıyorsam, 2018'de 'BALIKESİRLİ OLMAK' başlığıyla kaleme alınan makalesini önceki yıl ve geçen yıl olduğu gibi bu yıl da aynı tarihte onun da izni ve de sonsuz hoşgörüsüyle bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum;

Bin yıl kadar önce, geldik bu topraklara. Biz Türkler, bin yıla yakın bir süredir bu topraklardayız. Dağına, taşına, ovasına, tepesine, deresine, ormanına ismimizi verdik. Bayrağımızı diktik. Damgamızı vurduk. Zamanı geldiğinde, devletin bekası, dirliği, düzeni için İmparatorluğun her yerine savrulduk..

Cepheden cepheye koştuk. Dağdan dağa uçtuk. Denizlerden geçtik. Devletimiz ayakta kalabilsin, bayrağımız başımızın üstünde durabilsin, halkımız ezan sesi duyabilsin diye, dünyanın dört bir yanını kanlarımızla suladık. Ama nereye gitsek, nerede olsak, bu güzel şehrin, Balıkesir’in hasretiyle yanan farklı insanlar olduk. Düşmanlarımıza ateş olduk, yakıp kavurduk. Dostlarımıza dikensiz gül bahçeleri olduk. Bu şehirde, Balıkesir’de dostça dolaşanlar gül koktular hep..!

Zaman geldi; Çanakkale’de, devleti korumak, boynumuza takmak istedikleri esaret zincirini kabul etmemek için, cepheye koşan gencecik, gönüllü çocuklarının kanıyla toprağı sulayanlar olduk.Zaman geldi çağrıldık, Kafkasya’da, Galiçya’da, Romanya’da, Hicaz Cephesinde, Kuttul Amare’de, Irak Cephesi’nde Gazze’de savaştık, can verdik, kan döktük. Dört buçuk yıl süren 1.Dünya Savaşında iki buçuk milyon üretici gencimizi silahaltına aldık. İki buçuk milyon insan o askere alındığı günden itibaren tüketici durumuna girdi. Harbin sonuna doğru biz bittik. Müttefikimiz Almanlar da bitti. Ama Ruslar da, Fransızlar da İngilizler de bittiler..

Rusya’da da, Fransa’da da, İngiltere’de de hükümetler değişti. Artık ne Rus anneleri, ne Fransız anneleri, ne İngiliz anneleri, ne Hindliler, Anzak harp istemiyorlardı. Türkiye’de de hükümet değişmişti. Dünya gidişatını hiçbir şekilde değerlendiremeyen yeni hükümet: “Neye mal olursa olsun barış.” diyerek dünya tarihinin en ağır ateşkesini imzaladı ve devleti İngilizlere teslim etti. Acaba hiç düşündünüz mü, İngilizler Türkiye’yi neden işgal etmediler de Yunanlıları ve İtalyanları taşeron olarak kullandılar.?

Çünkü İngiltere’de bitmişti, asker bulamıyordu. Yunanlılar Anadolu’nun ve Trakya’nın kendilerine hiç zahmet çekmeden sunulmasını fırsat bilerek, bu işe hemen talip oldu. Adeta sevinçten çıldırarak hemen yurdumuzu işgale başladı. Ama ne İngilizlerin, ne de karşı dünyanın değerlendiremediği bir şey vardı. Yunan ordusundaki subaylar ve askerler hiç harp görmemişlerdi. Karşılarında ise 1.Dünya savaşı yıllarında pek çok cephede, pek çok olayla pişmiş başlarında Gazi Mustafa Kemal Paşa ile artık “harp kurdu” olmuş binlerce subay ve askerler vardı. Biz bir şekilde 1.Dünya Savaşı’ndan yenik çıktık. Ordumuzu, askerimizi, insanımızı kaybettik, donanmamızı kaybettik. Silahlarımızı kaybettik. Malî kaynaklarımızı, paramızı kaybettik. Hatta vatanımızı kaybettik. Daha da kötüsü kendimiz güveni, cesaretimizi kaybettik. Ama biz Balıkesir olarak, Mütarekenin en karanlık günlerinde; haksızlıklara, yolsuzluklara, soysuzluklar ve esarete savaş açan Çantayzade Basri Bey’in gazetesi “SES” olduk. Kongrelerimizle; ordumuzu kurduk, cephelerimizi açtık, mütarekenin devletsizliğine devlet olduk. Türk halkına cesaret damarına kan olduk. “SES”imiz Millî Mücadele’de Heyet-i Merkeziye’nin gazetesi “İZMİR’E DOĞRU” oldu. Karanlık günlerin en keskin sesi, en korkusuz yayın organları oldu. Balıkesir Cepheleriyle, Vatanımızın kalbi, atan nabzı olduk. Düşman karşısında dimdik duran tek cephe bizdik. Yunan ordusunun gözünde diken, yüreğinde korku, Yunan emelleri karşısında en büyük engeldik. O zamanlar İzmir’in işgalini takip eden zamanda, düşman sürüleri önünde, her türlü engele rağmen, etten kemikten set olduk, siper olduk. Yedi düvele kafa tuttuk. Kim yaptı bizim yaptığımızı. Biz, vatanımızı koruduk..

Şerefimizi koruduk..

Kadınımızı, kızımızı, namusumuzu koruduk. Yurdumuzu, yuvamızı, Balıkesir’imizi koruduk. Kan döktük, can verdik. Devletimizin mayası olduk. Türkiye’mizi koruduk. Vatanımızı koruduk.

15 Mayıs 1919 da İzmir’e çıkan düşman 29 Mayısta Ayvalık’a da çıkınca karşılarında 172.Alay ve Edremitli, Burhaniyeli, Havranlı, Sındırgılı, Balyalı, İvrindili, Balıkesirlileri buldu. İlk kurşunu attık. Çok geçmedi, Bergama’da bastık Yunan ordusunu perişan eyledik. Düşman karşısında Ayvalık’ta, Akhisar’da, Soma’da,  İvrindi’de cepheler açtık. Kim yaptı bizim yaptığımızı. Dört cephede, her türlü yokluğa ve ihanete rağmen, düşman önünde dimdik duran biz olduk.

Onlar da şaştı bu işe..

Düşman önünde bağrımızı gererek, Gazi Mustafa Kemal’in Altın Ordusuna, saniyesi altın değerinde zaman kazandırdık. Devletimizin bekası için kandan, kemikten kale olduk. Yunan sürüleri ve onların işbirlikçilerine korkulu rüya olduk. Kim yaptı bizim yaptığımızı. Yunan Ordusu önünde on üç buçuk ay dişimizle, tırnağımızla, dışarıdan tek bir mermi bile yardım alamadan hem düşmanla hem hainlerle savaştık.. 

Balıkesir Cepheleri bozulduğunda sanmayın, kaçtık.. Cephanemiz tükendiğinden geri çekildik.

15 Mayıs 1919 da İzmir’imizi işgal eden düşman, ancak 30 Haziran 1920 de Balıkesir’e gelebildi. Çarpışa çarpışa, adım adım, kan döke döke geri çekildik. Ama gene de mücadeleyi bırakmadık. Düşman karşısında bu kez de, “Karesi Mürettep Taburu” olarak, İnegöl Cephesinde Küplüce Hattı’nı tuttuk. Çoğumuz, Sakarya’da, Büyük Taarruzda şehit olarak bu vatanının toprakları için eridik. Kim yaptı bizim yaptığımızı. Batı Anadolu’da Yunan işgalinden kendini kurtaran tek şehir biziz..

Yunanlıların işgal mıntıkasında en çok korktuğu yer Balıkesir’di. Şehir ve kasabalarda, düşman varsa da dağlar bizimdi. İbrahim Ethem Bey ve Parti Pehlivan ve Halil Efe(şehit) güçleri Sındırgı ve Bigadiç’te, Yıldırım Müfrezesi Gönen’de, Koca Müdür grubu İvrindi ve Balya’da, Dalkıran Mehmet Efe grubu Burhaniye, Havran Edremit ve Kaz dağlarında düşmanı dağlara sokmadılar. Katliamları, soygunları, ırza geçmeleri, ihanetleri önlediler. Sındırgı’nın dumanlı dağları, Bigadiç’in ıssız yaylaları, Gönen’in bayırları, İvrindi’nin ormanları, Kaz Dağları’nın kuytuları kim bilir kaç şehidin mezarını gizlemektedir. 29 Haziran 1920 de Yunanlıların işgal ettiği Balıkesir’imizi 6 Eylül 1922 de gene kendimiz kurtardık. Ama Yunan kaçtı, biz kovaladık. Savaş devam etti. İkiye ayrılan kuvvetlerimizin bir kolu Balya, Edremit, Burhaniye Ayvalık’ı kurtardı. Diğer kolu Gönen, Bandırma, Erdek’imizi kurtardı. 17 Eylül 1922 de Bandırma’da, 18 Eylül günü de Erdek’te çok kanlı çarpışmalar sonunda Yunan ordusu yanlarına yerli Rumları, Ermenileri ve işbirlikçilerini de alarak ebediyen bu topraklardan ayrıldılar. Kim yaptı bizim yaptığımızı?

Sadece bu mu ? Dağlardan Bergama’ya inen İvrindi Müfrezeleri Bergama’yı kurtardı. Kaçmakta olan Yunan sürülerinin artıklarını Bergama’mıza sokmayarak, bu güzel şehri büyük bir yangından, katliamdan, soygundan korudu. Kim yaptı bizim yaptığımızı? İsmimizin önüne; “Gazi”, “Şanlı”,  “Kahraman” sıfatları eklenmedi. Dedelerimizin, Millî Mücadele’nin önde gelen liderlerinin, isimsiz kahramanlarının alçak gönüllülüğü, kendimizi ortaya çıkarmamızı engelledi hep. “Biz vatan için çalıştık, vatan için öldük, bir şey mi yaptık ki.?”, diyerek, madalya bile istemekten utandık. Biz Balıkesirliyiz. Sakin, alçak gönüllü, güler yüzlü, dünyayı da pek umursamayan, gönül insanlarıyız. Yiğitliğimize kimse söz söyleyemez. Belalara gülümsememiz, dertlerimize aldırmamamız, sıkıntılara sabrımız kimseyi aldatmasın. Yüreğimizde fırtınalar dolaşır. Biz; soğukkanlı, mert ve cesur insanlarız. Verdiği sözü namus sayan, devletini, milletini ve dostluğunu her şeyden üstün tutan Balıkesirlileriz. Bizi düşmanlarımıza sorun..!