Kuşkusuz sizlerde anımsayacaksınız, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sıkça attığı nutuklarında Kuran’dan ve hadislerden alıntılar yaptığını, siyasal mesajlarını dini inançlar ve dogmalar üzerinden vermeyi sevdiğini biliyoruz. Örneğin; Erdoğan yakın geçmişte bir toplantıda yaptığı konuşmasında şöyle diyordu: ‘Allah bütün meleklere, ‘Adem’e secde edin’ dediğinde hepsi secde ettiler. Ama Şeytan, ‘Ben Ademden hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın’ diye kibirlendi. İşte ırkçılık budur, böyle başlamıştır. Irkçılık asabiyet, asabiyet ise şeytandandır. Irkını, kavmini, kafatasını övmek, onunla böbürlenmek, yaratılanları aşağılamak şeytandandır. Eğer istikbali, acılar ve acıların sebep olduğu farklılıklar üzerine inşa edersek, şeytan ve şeytanın izinden gidenler kazanır, biz ise kaybederiz.’
Erdoğan’ın bu sözleri esas olarak demokrasinin en büyük düşmanlarından biri olan ırkçılığa karşı olduğu için demokratik bir bağlam çerçevesinde olumlu olarak elbette görülebilir, doğru karşılanabilir. Ama kimilerine göre de içinde, ‘ırkçılık’ gibi ‘apaçık bir demokrasi tehdidi’ olan dincilik öğeleri barındırdığından, yine aynı mantıkla düşünüldüğünde, ‘demokrasiye aykırı bir görüşü de yansıtıyor’ diye de yorumlanabilir. Tartışma ‘Asabiyet’ terimi üzerinden gittiğinde bu terimi, Türkçedeki yaygın kullanışıyla ‘sinirli’ olarak yorumlayanlar, o zamanlar ‘Asıl asabi olan iktidar gücünü ele geçirmiş olan günümüzün bilinen siyasetçileridir.' biçiminde eleştirileri doğal olarak yöneltmektedirler. Deminde belirttiğim gibi 'Asap; sinir' demektir Arapça kökeni itibarıyla. Asabiyet de günlük dilde ‘sinirlilik hali’ demektir…
Devletlerin yükselişini ve çöküşünü, toplumsal özelliklerde arayan ve bu nedenle de bence sosyolojinin kurucusu olan İbn-i Haldun’a göre; göçebe toplumların asabiyeti yüksektir ve bu nedenle de yerleşik devletleri yıkarlar. Ama onlar da yerleşik hale gelince, asabiyetleri azalır ve başka göçebe toplumlar tarafından yıkılırlar. Bu çerçevede bakıldığında Arapça anlamı itibarıyla asabiyet; bir nevi nepotizm, kendi akrabalarını, ırkını, kavmini, aşiretini kayırmak anlamında da kullanılır. İşte Erdoğan’ın sıkça biçimde sözünü ettiği ‘Asabiyet’ işte tam da budur…
O nedenledir ki; Demokratik ülkelerde yapılagelen siyasette ‘ırkçılık’ ne denli tehlikeli ise siyasal anlamı ve tarifiyle yapılan ‘dincilik’ de o denli tehlikelidir. (Bakın burada dindarlık demiyorum, çünkü ‘dincilik’ ile ‘dindarlık’ eş anlamlı kesinlikle değildir, asla öyle algılanmamalıdır.) Çünkü her ikisi de yani ırkçılıkla dinciliği kast ediyorum; hem aidiyet duygusunu, bütün duyguların ve de sorunların önüne çıkarır, hem de her ikisi de dinimiz gibi, Allah gibi, ırkımız gibi, geçmişimiz ve atalarımız gibi mukaddes kavramlara dayanır...
Bu nedenle de demokrasinin temel özelliği olan, farklılıkların birlikte yaşaması, özgürlük, insan hakları kavramlarına çok uygun olmayan dogmaları siyasal sisteme sokarak demokrasiyi yozlaştırır. Genellikle de demokrasi yerine, çoğunluğun aidiyetine bağlı olan din veya ırk kavramlarının baskıcı yönetimine, kimi zaman da totaliterliğine yol açar! Bu açıdan dinciliği öne çıkarıp ırkçılığı eleştirmek, ya da ırkçılığı öne çıkarıp dinciliği eleştirmek arasında, demokrasiyi yozlaştırmak bakımından çok da büyük bir fark yoktur. Esas olan; dinciliği de ırkçılığı da aşan ve hepsine eşit uzaklıkta durarak, hepsini kucaklayan laik ve demokratik bir devletin, insan hakları çerçevesinde eşit ve özgür yurttaşlık kavramına dayalı olarak işletilmesidir. Sizce de öyle değil mi? Yoksa sizler daha farklı mı düşünüyorsunuz?..
Yorum yapın