Bu sütunlarda yayımlanan bazı yazılarımda akıl tutulması ve toplumumuzun, içinde bulunduğu aymazlık haline yeri geldiğince değinir, bir başka deyişle ahkam keserim!..

Şaka bir yana aslında bu konunun daha açık ve net biçimde bir tanımlamasını yapmak amacıyla ‘başkalarının aptallıkları yüzünden nasıl aklın tutsağı’ haline geldiğimizi aklım yettiği kadarıyla dilimin döndüğü ölçüde kalemimin kıvraklığınca anlatmaya çalışırım…

Gerçekten de birilerinin, bazılarının ya da başkalarının aptallıkları yüzünden bu toplum aklın tutsağı haline nasıl gelmiştir veya getirilmiştir?.

Bu memlekette, ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, gördüklerimden, duyduklarımdan ve yaşadıklarımda ötürü yüreğim ne kadar acırsa acısın yahut ne kadar acıtılırsa acıtılsın, vicdanım ne kadar rahatsız edilmek istenirse istensin, meslek onurum ve namusum, etik gururum, topluma karşı sorumluluğumu yerine getirmekte çoğu kez zorlandığım mesleki kudretim ve gücüm ne denli azalmış olursa olsun, sabahları gazeteme gelip bilgisayarın başına oturduğumda ve yarın ki yazımı yazmaya başladığımda, aslında aklıma her türlü negatifliğe rağmen, yine de iyi ve güzel şeyler geliyor..

Ama tüm bu iyimserliğime karşın maalesef şu soruyu da kendime sormadan edemiyorum; ‘Bir gün bu memlekette gerçekten iyi ve güzel olacak mı, yaşanacak mı ve ben o iyi ve güzel şeyleri görecek miyim acaba?’ sorusuna yanıt oluşturacağını düşündüğüm aşağıdaki satırları kaleme aldım. Merakla ve beğenerek okuyacağınızı umuyorum; “Nedense bu ülkede son yaşananlar bile içimdeki özü öldüremiyor. Epeydir, kötülüğün baraj kapakları patlamış gibi gözüküyor. Hayat, adeta aptallığa, çıkarcılığa, öldürücü ihtirasa, bencilliğe karşı durma mücadelesine dönüşüveriyor. Yaşadıklarımıza ve yaşayacaklarımıza bakınca aslında daha ferah bir hayat hakkı için bir mücadele olduğu görülmektedir. Ama ben yine de bu mücadelede, kötülüklere karşı çıkarken küçük ümit ve neşe adacıklarını da hayatımızdan uzaklaştırmamalıyız, diye düşünüyorum. Bana sorarsanız, yaşama sevincini her şeye rağmen muhafaza edebilmek de mücadelenin bir parçasıdır. Saçmalıkların saldırısı karşısında kimilerimiz mecburen aklın ve mantığın düz duvarlı kalelerine sığınıyoruz. İşte bu yüzdendir ki, başkalarının aptallıkları yüzünden aklın tutsağı oluveriyoruz.” İşte, benim bugünkü yazımın başında beri belirttiğim, son yedi buçuk, sekiz yıldır kaleme aldığım bazı yazılarıma konu ettiğim toplumumuzdaki ‘akıl tutulmasının aymazlık hali’ budur. ‘Kara mizah’ şeklinde ifade edersek; Her Allah’ın günü başka türlü laflar eden siyasetçilerimiz yüzünden, onların acayip, bir o kadar tuhaf tutarsızlıkları yüzünden hepimiz ‘tutarlılık fetişisti’ olmak üzereyiz. Kendi küçük hayatlarımızda bile tutarsız olma lüksümüzü, bu ülkede yaşanan büyük tutarsızlıklar nedeniyle kaybetmek üzereyiz. Yaşamın içinde emin adımlarla değil adeta bir sarhoşun aşırı dikkatli adımlarıyla yürüyoruz gibiyiz. Etrafımızda yaşanan her şey öylesine savrulmuş, öylesine dağılmış durumda ki kendimizi koruyabilmek için kaçınılmaz olarak mantığın sağlam direğine tutunmaya çabalıyoruz, ama nereye kadar işte onu kestiremiyor, bilemiyoruz. Bal tutanların parmak yaladığını zannettiği bir ortamda, adam gibi adamların parmakla gösterilir hale geldiği bir zamanda, ben aslında ‘Yel değirmenlerine karşı tek başına savaşan Donkişot olmak istemiyorum!..’

Aslına bakarsanız zaten ‘Donkişot’ gibi yel değirmenlerine karşı tek başıma savaşacak halimde yok, kalmadı artık! Yaşam aslında salt mantıklı, akıllı, tekdüze, çok düzgün ve kusursuz bir şey değildir. Yaşamın içinde duyguların savruluşuna, arada bir tutarsızlıklara, kaprisli cilvelere, şımarıklıklara, farkında olmasak da bazen yanlışlara, anlamsız olduğu düşünülebilecek küçük oyunlara, bazen yalanlara da yer vardır. Bunun farkında olamıyorsak eğer bugün yaşadıklarımıza kesinlikle katlanma gücümüz olmaz, yaşama isteğimizi ve yaşama sevincimizi yitirir, kaçınılmaz olarak ruhsal açıdan koma haline gireriz!..

Ben yine de umutlu, neşeli ve iyimser olmaya azami gayret gösteriyorum. İnatla da göstermeye kararlıyım. Toplumun içinde bulunduğu akıl tutulması ve aymazlık halinden uzak durmayı inatla sürdüreceğim, başkalarının gaflet ve delalet içindeki aptallıkları yüzünden asla aklın tutsağı haline gelmeyeceğim. Çünkü gerçekten ‘bu memlekette o gün gelecek iyi ve güzel şeyler olacaktır’ ama ben görebilecek miyim, işte onu ne yazık ki bilmiyorum, bilemiyorum…