ANNEME MEKTUP...
Güzel annem! Aylardan Mayıs sizlere adanmış bir Anneler Gününü geride bıraktık. Aslında mayısın kaçı olduğunun aylardan hangisi olduğunun pek önemi yok. Yılın her gününü sizlere ayırsak yine de emeklerinizi ödeyemeyiz. Dünyada duyguların en gerçeği, en safı ve en temizi sadece annelerimize ait olandır.
Ülkemizde bir seçim süreci yaşandı ve Anneler Gününe denk geldi. Bizi yönetenler veya yönetmeye aday olanlar sizlere adanmış günü bile menfaatleri ve koltuk sevdalarına kullandı. Sözüm ona sizleri yılda bir de olsa anmak hatırlamak seçim gölgesinde kaldı. Sizler için özel olan bugünü içtenlikle kutlayamadık.
Güzel annem! Buradan bana ayrılan köşemden sana bir mektup yazmak istedim. Kendimi bildim bileli mektuplarda hep bir özlem vardır. Buram buram hasretlik kokar her bir satırı. Artık günümüzde geçerliliğini dijital çağ ortamına bıraksa da bizim jenerasyonumuzda hep hatırlanıp, bizleri yıllar ötesine götürecek hatıralara sahiptir. Benim gibi “somut hatıralara” önem veren, çocukluğumdan bugüne kadar gelen mektupları saklamış ve arşivlemiş birisi olarak benim için mektup yazmanın maneviyatı bambaşka bir mutluluktur.
Güzel annem! Babama bana mektup yazdırırdın. Babam gurbette biz sılada yaşardık. Çok arardık onun yokluğunu. Kalemi kâğıdı elime aldırır “bir mektup yaz benim dilimden babana” derdin. O hasret kokan gurbet kokan mektupları yazdırırdın bana dün gibi hatırlıyorum. Mektubun ilk satırında “kıymetlim selam eder ellerinden öperim” diye başlardın.
Güzel annem! Bu ne saygıydı, bu ne edep ve ne ince bir kelamdı? Şimdiki jenerasyonun şimdiki kuşakların “canişkom kocişkom” söylemelerine karşı üniversitelerde okutulması gereken edep ve terbiye eğitimine örnek olacak bir saygı ve sevgiyi taşıyordu o mektubun satırları. “Selam eder ellerinden öperim.”
Güzel annem! Devam ederdi mektup; “Şükür her şey yolunda tek düşüncemiz merakımız hasretliğimiz sensin” inceden inceye moral verirdin babama. Bilirdin ki gurbette adamı tasalandırmaya hüzünlendirmeye lüzum yok. Nasılsa bu gurbetlik gelip geçecek. “Çocuklar da çok iyi” derken gözlerin dalardı anlamsız bir boşluğa. Belli etmeden bana göz yaşlarını silmeye çalışırdın.
Güzel annem! Dünya üç kelime üzerine kurulu doğum, yaşam ve ölüm hepsi bu kadar. Geçen yıldan bu zamana çok şey değişti. Ülkemiz bir deprem felaketi yaşadı. Binlerce çocuk annesiz babasız öksüz kaldı. Ah annem ah! Bu acıyı satırlara nasıl sığdıra bilirim ki? O beton yığınlarının karşında, kışın donduran soğuğunda ve gecenin ayazında evlatlarının betonlar yığınlar altında çıkmasını bekleyen anneleri gördüm. Annelerinin babalarının sağ kurtulması için dualar eden, göz yaşı döken, günlerce uykusuz aç ve susuz bekleyen evlatlar gördüm.
Güzel annem! Bu yüzdendir ki bu anneler gününde de senin gününü sade ve sessizce kutlamak istedim. İnsanlarımızın acılarına saygıdan sana sarılmış bir kare paylaşmıyorum. Seni ön plana çıkaran övgü methiye dökülen satırları yazmıyorum. Her anneler gününde kendi günlerini unutup, evlatları için içi yanan ve gözyaşlarına boğulan anneleri düşünüyorum. Hiçbir annenin de önünde dağ yığını gibi duran hediyeleriyle kahkahalar atarak pozlar vermesini de istemiyorum. Anneler! Sahi bir güne sığar mı ki? Annesi sağ olanlara her gün anneler günü değil midir ki? Güzel annem! Mektubuma Cahit Zarifoğlu'nun sözleriyle son verirken selam eder ellerinden öperim.
"Sabah kahvaltıda, çay kaşıklarının sesi birbirine karışıyorsa, bu mutluluğun sesidir. Ve Anneniz karşınızda oturuyorsa, oturduğunuz yer tam olarak cennettir. Gülerek karşılayın, gülle karşılayın eşlerinizi. Çocukları sevin. Dünya ölümlü dünyadır."
Tüm annelerimize saygıyla…
Sağlıcakla…
Damga gazetesinden alıntıdır.
Yorum yapın