Tam 17 yıl önceydi, 2008 yılı 30 Ağustos günü aramızdan ayrılan annem Sema
Evner’e hitaben 2011 yılından bu yana her Anneler Günü’nde mektup
yazıyorum. Bu mektuplarımın bir kaçı hariç bu sütunlarda Anneler gününde
yayımlandı. Bugün kutladığımız Anneler günü nedeniyle ise yazdığım mektuba
2022 yılı 5 Ağustos’ta yitirdiğimiz kayınvalidem Nuran Özsaygı’yı da ekledim,
doğal olarak…
O yüzden üç yıldan bu yana annelerime yazdığım mektubuma 59 yıllık
yaşamımın 22 yılında ’ANNE’ diyebildiğim merhum kayınvalidem Nuran
Özsaygı’yı da ekledim. 17 yıl önce ebediyete uğurladığım merhum annem
(Şahinde) SEMA EVNER (Gider) ile 2022 yılında aramızdan ayrılan merhum
annem/kayınvalidem NURAN ÖZSAYGI (Selbiçer) ve ebediyete intikal etmiş tüm
anneleri rahmetle anarken aynı zamanda tüm annelerimizin Anneler gününü
içtenlikle bir kez daha kutluyorum...
SEMA anneciğim!..
Seni kaybedeli tam 17 yıl oldu. Tam on yedi yıldır, anneler gününü annemsiz
yani sensiz geçirmenin elem ve kederi içindeyim. Bunca yıldır, sen aramızda
olmadığın için ‘anne’ dediğim, diyebildiğim tek insan vardı yaşamımda, o da
senin dünürün, saygıdeğer kayınvalidem, yani gelininin Tijen’in, sevgili eşimin
annesi Nuran Özsaygı’ idi. Ama onu da üç yıl önce yitirdik. Ben de bir kez daha
annesiz kaldım. O yüzden bu mektubumu her ikinize ithafen yazıyorum.
Her yıl anneler günü geldiğinde düşünürüm, senden ayrılık ne kadar zormuş
meğer. Bunu, sensiz geçen on yedi yıllık süreçte, hiç düşünmediğim kadar,
seninle birlikte geçirdiğim yıllarımı düşündüm ve o yılları yeniden yaşadım, aynı
biçimde yaklaşık son üç yıldır da senin dünürün kayınvalidem Nuran Özsaygı
içinde bir kez daha, hüzün ve üzüntüyle birlik yaşıyor, sizleri bir kez daha
rahmetle anıyorum…
Anneciğim; sen asla otoriter/dominant bir kadın değildin, hiç olmadın.
Hatırlarsın babamı yani senin kocanı çok genç yaşta kaybetmiştik. Babam, 42
yaşını henüz doldurmuş, 43 yaşın içindeyken, hayata gözlerini yummuştu. Sen
babamı kaybettiğimizde 38 yaşındaydın. Ben 15, kız kardeşim Naile ise, 12
yaşındaydı. Sevgili annem sen ilkokul mezunu olduğun halde, zannediyorum,
gazeteci kökenli babamdan edindiğin okuma alışkanlığı nedeniyle ‘okumak ve
okutmak’ konusunda çok büyük ilgi ve meraka sahiptin. Sürekli günlük olarak
gazete okur, kitap okur, eski yazı bilmediğin için, Latin harfleriyle basılmış,
Kuran-ı Kerim’i fırsat bulduğunda elinden hiç düşürmezdin. Özellikle mübarek
üç aylarda ve Kandillerde elinde Kuran-ı Kerim olmadığı günü hatırlamam. Kız
kardeşim ve benim, okullarımızda başarılı olmamızı, derslerimizi, ödevlerimizi

düzgün yapmamızı, düzenli biçimde, aksatmadan ve kaytarmadan
öğrenimlerimizi sürdürmemizi isterdin. ‘Hem dünya, hem ahiret için yaşayın’
sözüne uygun olarak bizimde öyle yaşamamızı isterdin. Yine anımsayacaksın,
çok küçük yaşta geçirdiğim ateşli bir hastalık dolayısıyla yaşadığım
rahatsızlıklardan dolayı sol kulağımda, ileri düzeyde işitme kaybı oluşmuştu.
Çocukluk ve ergenlik yıllarında pek fazla fark edilmeyen, benimde fazla
önemsemediğim, gençlik yıllarında ortaya çıkan bu rahatsızlığım nedeniyle, çok
üzülmüş, ‘küçükken nasıl anlayamadık, anlasaydık tedavi ettirirdik, bu dert
sonradan çıkmazdı.’ diye çok dövündüğün, kendini manevi açıdan parçaladığın
olmuştu. Babamın 1981 yılında vefatı sonrasında, seninle dolu dolu tam 27
seneyi birlikte geçirdik. 2008 yılının 30 Ağustos’unda amansız hastalıktan
yaşamını yitirene kadar geçen sürede, sevgili annem, yani sen benim için
öncelikle, yaşamın içinde sinirlendiğim ve öfkelendiğim zamanlarda, ‘frene
basmamı sağlayan kişi’ olmuştun. Ben öylesine ‘delişmen haller’ içindeyken,
bana sürekli olarak, ‘sabır oğlum, Allah aşkına ne olur sabır!’ diye ısrarlı
telkinlerde bulunurdun. Seni kaybetmemin ardından, yaşamaya başladığım, yeri
doldurulamaz boşluk, bir anlamda bendeki freninde boşalmasına yol açtı ve
hayatımın içinde bulunan herkesle hesaplaşmaya dolayısıyla katlanmaya
çalıştığım gerçeklerle birbiri ardına yüzleşme sürecine girdim. Bugünler o
süreçten tam olarak olmasa da, büyük ölçüde gönül huzuru, doğruluk ve haklılık
içinde çıktığımı düşünürken, senin ‘sabır oğlum, Allah aşkına ne olur sabır!’
şeklindeki telkinlerinin büyük rolü olduğunu düşünüyorum. 1980’li yılların
sonuydu. Zannediyorum, 1988 veya 89 yılı olabilir. Anneler gününü kutlamayı
unutmuştum. Unutmuş olmasam dahi, cebimde ‘anneler günü hediyesi’ alacak
param yoktu. Son anda, cumartesi gecesinin geç saatlerinde kız kardeşim
hatırlattı bana, yarının Anneler Günü olduğunu…
Doğrusu ne yapacağımı şaşırmış, mahcup bir halde, kendime kızıyor, içim içimi
yiyor, dövünüp duruyordum. Sonra oturup, elime kağıt kalem aldım ve
gönlümdeki anne sevgisini anlatan, sana uzunca bir şiir yazdım. Sabah uyanınca,
mahcup bir edayla sana ‘anneciğim kusura bakma, anneler günü hediyesi
alamadım, param da kalmadı, o yüzden bu şiiri yazdım. Ama söz maaşımı
alınca ilk işim sana pahalı ve büyük bir hediye almak olacak.’ demiştim. Sen
gözlerin dolu dolu, yazdığım şiiri alıp, hemen okumaya başladın. Sonra
gözyaşları boşalmış bir biçimde, yerinden kalkıp, boynuma sarıldın ve
dakikalarca öpüp, tekrar tekrar şu duygu dolu sözleri söyledin; “Sen bana
bundan sonra Anneler gününde hiç hediye almasan da olur. Bu yazdığım şiir,
bana en az 50 sene yeter. Parayla hediye alsan, bu kadar makbule geçmezdi.
Sağol var ol canım oğlum!”
‘Anneler Günü’ nedeniyle sana yazıp verdiğim o şiiri, o vefatına kadar en
kıymetli hatıralarıyla birlikte saklamıştın. Ölümünün hemen ardından, kız

kardeşim Naile, tesadüfen bulduğu o şiiri bana verdi, ama ben o hatırayı iki
sene sonra nasıl olduysa kaybettim. Eğer sana yazdığım o şiiri kaybetmeseydim,
bugün hem seninle hem de saygıdeğer okurlarımla mutlaka paylaşmak isterdim.
Maalesef bu gerçekleşmedi. 38 sene önce anneme yazdığım o şiir yerine sizlere,
Anneler Günü için yazılmış duygu dolu bir şiirden bazı dizeler sunmak
istiyorum;
“Sende haklısın ama anne
anla beni ne olur
Seni çok özledim anne
Aradan geçen yıllara rağmen ben
Bir gün gelirsin diye bekleyen
o masum, küçük elleri olan
minicik çocuğunum anne
anla beni seni özledim anne
Ben koskoca hayatın çok garip olduğunu
Ben belki de beş yaşında anlamıştım anne
Sensizliğin getirdiği kimsesizliği ve mutsuzluğu da
Çok acı biçimde şimdilerde anladım anne
anla beni ne olur seni çok özledim anne…”