Cumhuriyet’in ilk yıllarından çok partili yaşama geçişin gerçekleştiği döneme kadar olan süreç ile Demokrat Parti’nin hüküm sürdüğü 50’li yıllarda, halkın çoğunluğunun eğitim ve dolayısıyla ‘kültür yoksunu’ olduğu kesitte, bir başka deyişle, ‘cehaletin kol gezdiği’ ve siyasal bilincin ortada bulunmadığı devirde, “anlatılanı anlamayan zihniyet” adeta, altın yıllarını yaşıyordu, o zihniyet tıpkı bugünlerde kısmen olduğu gibi ‘tavan yapmış servetiyle’ tahta oturmuştu…

‘Anlatılanı anlamayan’ zihniyetin günümüzde tamamen yok olmadığını, en azından kırıntı ve kalıntılarının bulunduğu varsayarak veya düşünerek, ne demek istediğimi bir kez daha açıklıkla net biçimde ifade edeyim;

“Bir ülke düşünün ki, o ülkenin yönetenleri yönetilenlerin en az bir adım önünde olmasın ve onlara rehberlik ve hatta önderlik etmesin. Yönetenler yönetilenlerin içinde hatırı daha fazla olan bir kesimin her dediğini yapsın, azınlıkta kalanların feryadına, istemlerine ve dillendirdikleri düşüncelere kulak tıkayıp çoğunlukta ve güçlü gibi gözükenlerin istekleri doğrultusunda tek sesli yönetimsel bir yapı oluştursun, muhalefete asla tahammülleri olmasın! Anlatılanı anlamayan zihniyetin egemen olduğu o ülkede yönetenler, yönetilenlerin istekleri doğrusunda cehaletten beslenen, anlatılanı anlamayan zihniyettin ‘demokrasi gereği’ her dediğini yapmakla övünsünler, o zihniyetten güç alarak mutlakıyetlerini sürdürebildikleri kadar sürdürsünler.”

Çağdaş ve demokratik bir ülkede yönetenler yönetilenleri Anayasa ve yasalar çerçevesinde uygar biçimde yönetmek zorundadır!..

“Halk bunu istiyor, halk böyle istiyor, o halde biz doğru olanı yapıyoruz, çoğunluk bizden yana, siz kim oluyorsunuz, ne karışıyorsunuz, niye karşı çıkıyorsunuz?” demek, yönetenler için kolay ve basit olanı gerçekleştirmektir. Yani halk dalkavukluğu ve bir başka deyişle popülizmdir. Öyle bir ülkede yönetenler eğer yönetilenleri zaten ‘anlatılanı anlamayan’ zihniyetin egemen olduğu ve sarmaladığı cehalet içinde şuursuzca cebelleşen bir güruh olarak görüyorsa demokrasi gereği(!) onların her istediğini yapıyor gibi davranıp onlara her istediğini kabul ettirip yaptırıyorsa maalesef yapacak bir şey kalmamıştır!..

‘Yapacak bir şey kalmamıştır’ demekle ‘havlu atıp pes etmeyi’ asla kast etmiyorum. Bu noktada ‘çağdaş, demokratik ve hatta evrensel kurallar içinde medeni biçimde’ o yönetenler ile mücadele edilemeyeceğini ifade etmek amacıyla ‘maalesef yapacak bir şey kalmamıştır!’ cümlesini kurmak zorunda kaldığımı bilhassa belirtmek isterim. O yönetenler nasıl ki, yakın geçmişte bizim kurallarımıza, bizim Anayasamıza ve yasalarımıza ‘takiye yaparak da olsa’ uygun davranmışlar, güçlenip ülkenin yönetenleri olana dek ‘anlatılanı anlamış gibi’ göründüler ve ‘oyunu kurallarına göre oynadılar ise’ bizlerde aynı bilinç içinde oyunu kurallarına göre oynamak ama ‘Popülizm’ den yani halk dalkavukluğundan kaçınmak zorundayız…

Aksi halde anlatılanı maalesef anlamayan zihniyetteki yönetilenlerin duruma kaçınılmaz olarak düşeriz ve bizleri kurtaracak hiç kimse olmaz, arkamızdan maalesef ağlayanımız bile bulunmaz…

Unutulmamalı ki, ‘anlatılanları anlamayanlar’ çok kolay biçimde gördüklerine ve hatta duyduklarına inananlardır, rahatlıkla gördüklerini ve duyduklarını takdirle minnettarlıkla karşılayanlardır…

On yıllar boyunca muhalefet etmeyi her yapılana karşı çıkmak, kıyasıya ve hatta insafsızca eleştirmek zanneden ‘o kafalar’ değişmedikçe anlatılanı bir türlü anlamayan cehalet soslu ‘o zihniyetin’ halk dalkavukluğunu kurumsallaşmış haliyle egemen kılmasının asla önüne geçilemez!..

Çünkü daha önce bazı yazılarımda ısrarla vurgulayarak belirttiğim gibi o zihniyet akıl tutulmasının aymazlık halini yaşamaya devam etmekte kendince hayatın keyfini(!) sürmektedir!..