Elbette farklı gazetelerde ama bu ‘Dobra Dobra’ sütunlarında 13 yıldır aralıksız ancak pazar günleri hariç hemen her gün yayımlanan yazılarımın çoğunda ‘karamsarmış gibi görünmeme rağmen’ yine de ‘enseyi karartmamak, karalar bağlamamak’ gerektiğini ısrarla vurgulayıp belirttiğimi benim o yazılarımı günü gününe dikkatle takip edenler umarım hemen anımsayacaklardır. Elbette ki; Dünya üzerinde yaşayan tüm insanların, ülkemiz toplumunun, memleketin bugünkü durumuna bakıp da geleceğe yönelik olarak beklenti, istek ve umutlarında karamsar olmamaları hatta gelecekten ürküp korkmamaları asla mümkün değildir. Yaklaşık 36 yıldır Balıkesir’de ‘gazetecilik’ yapan biri olarak konuyu irdelemeye başladığımda elbette ‘Balıkesir ölçeğinde değerlendirme yapmanın en doğrusu olacağı’ kanısındayım...

Öncelikle; 'Türkiye’yi doğuran il Balıkesir' şeklindeki yıllardır ‘slogan’ haline getirmeye çalıştığımız bu ve benzeri sözlerin gerçekten, içini doldurabiliyor muyuz ne denli ve ne ölçüde, o iddialı söylemlerin, Balıkesir ve Balıkesirliler olarak arkasında veya yanında durabiliyoruz?

Diye kendimize sormak, sorgulamak gerektiğine içtenlikle inanıyorum…

Bence ivedilikle tartışılması ve sorgulanması gereken işin bir tarafı, bence en önemli tarafıdır. Çünkü Balıkesir’in ve Balıkesirlilerin bir türlü kurtulamadığı ‘nemelazımcılık ve eyyamcılık hastalığı’ veya kimilerine göre de ‘içgüdüsel bencillik’ veya bir başka deyişle ‘Narsist olma tutkusu’ o türden bir tartışmanın ve sorgulamanın dürüstçe ve açıkça yapılmasını büyük olasılıkla engellemektedir! Şeklindeki ‘açık ve net’ tespiti cesaretle ve gayet açık yüreklilikle öncelikli olarak ortaya koymak gerekiyor. Balıkesir’de; yıllar yılı tartışılan, yakınılan, sıkça dile getirildikçe, daha da ‘kronikleştiği’ söylenen o söz konusu eksikliğin en önemli nedeni bana göre ‘bir türlü bütüncül yani kolektif olamamak ve düşünememektir!..’

‘Neden’ diye sorarsanız; “Siz, Balıkesir’de hiç, herhangi bir kurum veya kuruluşun veya fabrikanın ya da herhangi bir işletmenin yahut şirketin, adı kolektif olsa dahi, uzun vadede sistematik olarak bütüncül yani kolektif çalışma gösterdiğini, başarılı olduğunu gördünüz veya duydunuz mu, hiç sanmıyorum!..

Bu memlekette ‘anonim olmayı’ ve davranmayı dahi beceremeyenler, hatta içlerine sindiremeyenler, nasıl, kolektif olabilsinler ve iş yapabilsinler başarabilsinler ki!..

Hemen herkesin ayrı telden çaldığı, bir takım kurum ve kuruluşlar, şirketler ile meslek birlikleri veya odalar da dahası kooperatiflerde sıra iş yani icraat eylemeye yani risk almaya geldiğinde, çoğunlukla kimse, elini taşın altına bir türlü koymak istemez, o yüzden, daima bir kişinin veya bir grubun sözü geçer, yani kaba tabiriyle borusu öter, icranın başı da sonu da o bir kişidir!..

Ya da o bir kişiye bağlı grubun elindedir. Durum böyle olunca da iş ya da hizmet üretmek, büyümek ve dolayısıyla gelişmek, o bir kişinin veya o bir kişiye bağlı grubun elinde ‘vizyonunun genişliği veya darlığıyla orantılı olarak’ kalmaktadır. Durum böyle olunca da son derece önemli ve yaşamsal konularda, karar vermek, ileriye yürümek, onların inisiyatifinde ve insafında mümkün olabilmektedir, bilmem anlatabildim mi, sizler de anlayabildiniz mi?

Belki de anlatmak istediğimin daha da iyi anlaşılması ve algılanması için konuyu biraz daha açmak, örnekleyerek detaya girmek gerekirse, ki öyle sanıyorum gerekiyor, gerekmektedir. Örneğin; Bir ilin Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ya da ilçelerin belediye başkanları, kaymakamları o ilin gelişmesi kalkınması, büyümesi, ilerlemesi için, ‘farklı bir konsept’ veya ‘projelerle bütüncül biçimde’ yani kolektif ve koordineli olarak  ‘hedefler programı’ ortaya koyuyorsa, buna rağmen Ankara’dan merkezi yönetimden bir başkaları ise, o ilin gelişme ve kalkınması için daha farklı şeyler düşünüyorsa ve uygulamaya çalışıyorsa, dahası, o ilin yerel yönetimleri, yani belediyeleri, farklı düşünce ve anlayışlar içindeler ise, Sanayi ve Ticaret Odaları gibi kuruluşları, sivil toplum örgütleri de, çok daha farklı stratejiler içinde hareket etmeye, eğilim gösterebiliyorlar ise, yani bir noktada buluşamıyorlarsa, her kafadan, o ilin gelişmesi, kalkınması, büyümesi, ilerlemesi için farklı sesler çıkıyorsa,  ya da farklı partilerden veya aynı partilerden olsa da onların her biri siyasi hesaplar uğruna farklı tellerden çalarak kısır çekişmeler içine giriyorsa o ilin gerçekten ‘topyekün’ gelişmesi, kalkınması, büyümesi ve ilerlemesi, asla ve asla mümkün olmaz, olamaz!.

Balıkesir ve Balıkesirliler olarak, kimilerinin hala farkında olmadığı veya olamadığı ya da farkında olmak istemediği, ‘o nemelazımcılık ve eyyamcılık hastalığından’ bir türlü kurtulamadığımız için, iş buraya bu noktaya kadar gelmiş, dayanmış, yani ‘kronikleşmiştir!’

O zaman yapılacak şey şudur; hem de ivedilikle yapılacak olan ‘zihniyet devrimi elzemdir yani kaçınılmazdır’ hem de bütüncül olarak yani topyekün biçimde ‘köklü ve kalıcı olarak zihniyet devrimini’ hemen gerçekleştirmek gerekmektedir!..

Eğer sözünü ettiğim, tek çare olarak önerdiğim, o devrim gerçekleşirse, yani bütüncül davranılabilir, kolektif olunabilirse, her kafadan ayrı sesler çıkmasının önüne geçilebilirse tek amaç etrafında birleşme ve güçlerin birleştirilmesi sağlanabilirse kast ettiğim o kolektif çalışma, iş yapabilme, dolayısıyla bütüncül biçimde üretim gücü gerçekleştirilebilirse, öyle inanıyorum ki; Balıkesir’in ve Balıkesirlilerin önünde kimse duramaz, onları başka güçler asla engelleyemez!..

O yüzden gelin hep birlikte öncelikle ve ivedilikle yazımın başından beri sözünü ettiğim, hedef olarak gösterdiğim, ‘zihniyet devrimini’ kaçınılmaz biçimde ve hemen gerçekleştirelim. O zaman Balıkesirliler olarak bizler sadece bugünü değil yarınlarımız yani gelecek yılları da umut ve beklentilerimizin gerçekleştiği yıllar olarak geçirebiliriz…