ALTILI MASA’NIN BABACAN VE DAVUTOĞLU FAKTÖRLERİ

Eskilerin deyimiyle ‘seçim sath-ı mailine’ girmiş durumdayız. O yüzden sanıyorum sizlerde farkındasınız, siyasetin zaten oldukça sert olan dili, daha da sertleşmiştir. Siyasetçiler arasında parti değiştirmeler hızlanmıştır. İktidar, birden bire kesenin ağzını açtı, her yere, her kesime para savurmaya başladı. Parti genel başkanları, en olmadık sözleri verip, bol keseden vaatlerde bulunuyorlar. Bu kapsamdan bakıldığında elbette altılı masanın açıklayacağı cumhurbaşkanı adayı daha da önem kazanmıştır. Bu durumla hem iktidar kanadı AKP, hem de HDP yakından ilgilenmekte ve de izlemektedir. Millet İttifakı’nın açıklayacağı aday onlar içinde önemlidir. Fakat bu konuda bir sıkıntılı durum ve sorun oluşturabilecek bir unsur bulunuyor. İttifakın kurucusu olan iki büyük partinin, yani CHP ve İYİ Parti’nin tavırları birbirinden çok farklı gözüküyor. CHP, genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istediği biliniyor. İYİ Parti ise açıkça belirtmese de Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığına karşı çıkıyor. Durum böyle iken altılı masada bir de rol çalmak isteyenler bulunuyor. Onlar kim mi? Babacan’ın DEVA Partisi ve Davutoğlu’nun Gelecek Partisi. İki partinin genel başkanı da hiç oy oranlarına bakmadan, daha önemlisi ve daha vahimi, yakın zamana dek iktidarda, iktidar partisinde hangi koltuklarda oturduklarına bakmadan, fütursuzca konuşup duruyorlar, daha doğrusu sallıyorlar. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın geride kalan 20 yıllık AK Parti iktidarının ilk 16-16 yılık süreçte ekonomideki parlak(!) icraatları ortada dururken, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun bilhassa ‘sıfır sorun(!) gibisinden dış politikadaki icraatları belleklerde yerini korurken onlar özellikle son bir aydır altılı masada oluşturulmaya çalışılan  uzlaşma zeminine aykırı biçimde konuşup duruyorlar!..

Kanımca bu iki siyasetçi de kendilerinin icraat dönemlerindeki başarısızlıklarını örtmek, o ‘fasarya’ icraatlarını unutturmak, seçmen tabanlarını genişletmek için, hem etnikçi hem mezhepçi politikaları öne çıkartmaya çalışıyorlar. Zannediyorum, hatta eminim; Dikkat ederseniz, o iki isminde sözcük dağarcığında ulus/millet yok, milli/ulusal veya ulusallık, ulusalcılık/milliyetçilik hiç yok, vatandaş/yurttaş yok, vatandaşlık/yurttaşlık yok, Atatürk’te hiç yok, Cumhuriyet yok, bağımsızlık yok, emek yok, sömürüye karşı çıkmak yok, örgütlü toplum yok. Bunların olması da onlardan beklenemez zaten! Çünkü kimse kusura bakmasın, kanaatim odur ki, Babacan’da, Davutoğlu’da tıpkı AKP’nin yaptığı gibi feodalizm üzerinden federalizme çıkan bir siyaseti savunuyorlar, diye düşünüyorum. İkisinin de küreselleşmeye, ABD’ye, emperyalizme, sömürüye, emeğe nasıl baktıklarını ne düşündüklerini ben şahsen yakından bilmekteyim. Sizlerde belki anımsayacaksınız, Ahmet Davutoğlu’nun, dışişleri bakanı olduğu dönemde, “milliyetçilikle hesaplaşmanın zamanı gelmiştir. O gün bugündür.” dediğini ben şahsen daha dün gibi anımsıyorum. Hele hele “komşularla sıfır sorun” denilen dış politika, diplomasi saçmalığın, Suriye ve Rusya ve hatta Ermenistan ile ilişkilerin bugünkü haline gelmesine sebep olacak biçimde başımıza neler açtığı da apaçık ortadadır. Bence hem Babacan’ın hem de Davutoğlu’nun ve onun gibi siyasetçilerin yani kapitalist sermaye odaklarının itmesiyle feodalizmin batağında debelenen diğer siyasetçilerin bilmedikleri şu gerçekler mevcuttur;

“Cumhuriyet ile yurttaşlık, ulusal egemenlik, laiklik, hukuk devleti, özgürlük, adalet, eşitlik, akılcılık, katılımcılık, meşruiyet, toplum, halk ve halkçılık arasında doğrudan ve eş zamanlı her zaman bir ilişki vardır. O sözünü ettiğim değerler, onlar farkında olsalar da olmasalar da tüm bunları kapsar, içerir, çağrıştırır..”

Aslında ve özünde Cumhuriyet’in çıkış noktasında, yani özünde devrimci, halkçı bir düşünce yatmaktadır. Bu nedenle Cumhuriyet karşıtları, Cumhuriyetin en çok bu devrimci, ilerici, toplumcu, eşitlikçi, halkçı yönüne karşı çıkarlar. Etnikçi ve mezhepçiler de, onların ardışığı olan liberaller de o nedenle Cumhuriyet’e hep karşıdırlar. En şiddetli kavgayı Cumhuriyetçilere karşı verirler. Babacan ve Davutoğlu’nun ekonomide, siyasette, dış politikada öteden beri çizgisi budur.

Buna karşı kanımca, Cumhuriyetçilerin yapması gereken ise bence şudur: Cumhuriyetin daha da güçlenmesi için Cumhuriyet Devrimi’ni daha da derinleştirmektir. Yüzüncü yılda bu tartışılmalıdır. O nedenle siyasi bağımsızlık, mutlaka iktisadi bağımsızlıkla, toplumsal, kültürel alanda atılacak radikal adımlarla, Aydınlanmacı eğitim politikalarıyla, halkçı, kamucu, toplumcu ekonomi politikalarıyla desteklenmelidir. Ben böyle düşünüyorum. Benim gibi düşünmeyen varsa bu türden yazılarımı hiç okuma zahmetine katlanmasın!..