AKILDIŞI OLAN HER ŞEYE APTALLIK DEYİP GEÇEMEYİZ!

Sosyalist Alman filozof Ernst Bloch’un sözüdür; “Akıldışı olan her şeye aptallık deyip geçemeyiz.” Gerçekten de doğru bir söz, özdeyiştir. Bugünlerde hemen hepimizin canı sıkkın durumda, hepimiz bunalmış haldeyiz. Son birkaç yıldır türlü nedenlerle epeyce bozulan ülke ekonomisinin getirdiği sorunlar, yaşanan had safhaya ulaşan enflasyonun doğal yansıması geçim sıkıntıları, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem, tüm bunların üstüne bir de 14 Mayıs’ta yapılacağı açıklanan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri yüzünden olsa gerek, toplumun genelinde bir kasvet, bir karamsarlık hali egemen durumda.. O büyük depremde biliyorsunuz son açıklanan resmi rakamlara göre 49 binden fazla elli bine yakın insanımız yaşamını yitirirken binlerce, hatta on binlerce bina yıkıldı. Yine biliyorsunuz; Bu ülke tarihinin en büyük depreminde bile, ülke siyasetinin iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi parti liderlerini, bırakın bir araya getirmeyi yan yana dahi ne yazık ki getiremedi. Aksine, ilk şoku atlatıldıktan hemen sonra birbirlerine laf sokmaya dahası ve en kötüsü hakaret etmeye başladılar! Bu gergin, kasvetli yani kaotik ortamda Soner Yalçın’ın bir yazısında kaydettiği gibi  “Kimse kusura bakmasın, sosyalist Alman filozof Ernst Bloch’un bugünkü yazıma başlık oluşturduğum o sözünü anımsamak zorunda kaldım; AKILDIŞI OLAN HER ŞEYE APTALLIK DEYİP GEÇEMEYİZ!.

Özellikle son yıllarda ve son aylarda ortaya çıkan, epeyce belirginleşen siyasi parti liderlerinin bir birlerine karşı söz ve tavırlarından sizlerde rahatsız olmuyor musunuz? Çoğu yalın gerçeklere dayalı ama olumsuzluk içeren hiçbir argümana yahut belgeye asla tahammül göstermeyen, Her türlü açıklamaya, karşılıklı hoşgörü ve diyaloga kapalı, asla empati kurmayan, kuramayan, muhalif görünen her düşünceyi, görüşü ortadan kaldırmak isteyen, hoşgörü sınırlarını zorlayan ve aşan, hemen herkesi yaftalayan, aşağılayan, aslında eleştiri dozlu olan her lafın, daha doğrusu her taşın altında hakaret, tehdit arayan, diyaloğa, iletişime tamamen kapalı, asla iflah olmayan, kibrin doruklarında, siyasal anlamda bir dine dönüşen ‘FANATİZM’ egemen durumda ülkemizde!.

O nedenledir ki tıpkı Soner Yalçın’ın dediği gibi “Tehlikeli safi kötülüğe savruldu Türkiye!”

İşte o yüzdendir ki, bu dehşet verici korkunç durum salt siyaset yapmak, şeklinde asla açıklanamaz. Bunun belki de ‘bir patolojik bozukluk’ haline geldiğini kimse görmüyor mu, acaba?.

Bilmem farkında mısınız, ülke siyasetinin ve dolayısıyla siyasetçisinin, öfke patlamalarının sebebi ‘Manik-Depresif’ bir hale dönüşmüş durumda adeta! Yoksa siyaset düzeyinin salt çatışmaya- aksiyona indirgendiğinin kimse farkında değil mi? Bu konuda benim söyleyebileceğim şudur; Siyasette uzlaşıyı yok eden tehlikeli fanatizm, sadece düşman üretir. Tarih boyunca dünyada bunu kullanan liderler de yok değildir. Örneğin: 1960’ların sonu, 70’lerin başında Amerikan Başkanlığı yapmış olan Richard Nixon döneminde ‘Deli Adam Teorisi’ vardı. O teorinin temel felsefesi şuydu; “Ülkeler, bizim olağanüstü yıkıcı güç olduğumuzu bilir ve bunu yapacak kadar bizi sağı solu belli olmaz kimse sanırsa önümüzde diz çöker!” Bu teori, tanıdık gelmiyor mu? Bizim liderlerin davranışlarına benzemiyor mu? Farkında mısınız, bilmem ama hepsi lafla-sözle, eylemle rakibini yani hasımlarını korkutup diz çöktüreceğini zannetmiyor mu?.

Fanatizm, gücünü cehaletten yani bilgisizlikten alır. Dolayısıyla her konuda bu kadar emin olma hallerinin sebebi de budur aslında! Mutlak güçlerine yani otoritelerine yönelik yapılan en ufak eleştiriye bile tahammüllerinin olmamasının asıl sebebi de budur! Bizim ülke gündeminde farklı konular yok aslında, sürekli çatışma var, kim kime ne dedi, nasıl laf çaktı, türünden polemikler var. Bu noktada Winston Churchill’in, siyasetçilere yönelik iğneleyici sözünü anımsatmak isterim; “Fanatik, fikrini değiştiremeyen ve konuyu asla değiştirmeyendir.” Belki de o nedenledir ki, siyasal fanatizm giderek büyük tehlikelere dönüşüyor. Ne yazık ki, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalifler de bundan etkilemiyor değildir. Sözde siyasal danışmanlar ve onların bulduğu kıytırık siyasal reklamcı bana göre  kimi sümüklü ‘dünkü çocuklar’ daha düne kadar ‘SAKİN GÜÇ’ denilen Kemal Kılıçdaroğlu'nu görüyorsunuz nerelere sürüklüyorlar, adamı son üç aydır bence fazlaca biçimde ‘ASABİ’ bir insan haline getirdiler. Lafı daha fazla uzatmadan şunu da belirtip yazımı noktalayayım; Ülkemizi yıkan deprem Türk siyasetini ne derece etkiledi sizlerde görüyorsunuz! Bunun en doğru ve en apaçık teşhisi, FANATİZM’ dir! Başka bir şey değildir!..