AKÇAY’DA DURUM-1

Akçay’ı yazmaya devam ediyoruz.

Akçay’ı yazmadan önce bir süre öncesi yurdumuzda meydana gelen sel ve yangın felaketlerinden bahsetmek istiyorum.

Deyim yerindeyse dünyanın çivisi çıktı. Dünyanın bazı yerinde sel felaketleri insanları yerinden, yuvasından, evinden mahrum ederken bir başka yerlerde ise yangın felaketleri insanlara göz açtırmıyor. Dünyanın en soğuk bölgesi Sibirya da bile yangınlardan nasibini almaya devam ediyor. Dünyanın geldiği noktayı ve yaşadığımız felaketin boyutunu bilmem düşünebiliyor musunuz. Bu felaketlerden ne yazık ki ülkemizde nasibini almakta geç kalmadı. Kısa bir süre önce Karadeniz de yaşanan sel felaketinin yaraları henüz sarılamadı, hala haber alınamayan ve ulaşılmayan kayıp vatandaşlarımız varken yine yurdumuzun birçok bölgesine yangın felaketi yaşanmış yanan sadece ormanlar değil, ciğerlerimiz de yanmıştır.

 Bozulan tabiat dengesi ve iklim değişikliği diye özetlediğimiz yeni ve vahim durum yarınlar için alarm vermeye başlamıştır. Yarınlara dönük ve gelecek nesillerin de yaşayabileceği bir dünya bırakabilmek için mutlaka tabiata karşı yeni bir yaklaşım ve onu daha iyi koruyacak yeni bir hayat tarzı ve yeni tedbirler almamız gerekiyor.

 Daha önce de bahsedilen BM hükümetler Arası iklim panelinin raporu şu sıralarda bütün dünyada hararetle tartışılmaya başlanmıştır. İki yüz otuzdan fazla bilim adamının alanıyla ilgili katkıda bulunduğu binlerce sayfalık bu rapor bir noktaya çok açık bir biçim de dikkat çekiyor. Günümüzde yaşadığımız olağanüstü tabiat olaylarının temelinde kesin olarak insanoğlunun yaptığı faaliyetlerin etkisi var. Özellikle 20. Yüzyılın başından beri sanayi devrimi diye başlayan doğayı bitirme ve denizleri kirletme yarışı artık had safhaya gelmiştir. Yıllardan beridir doğayı kirletmek için ve ne bulduysak denizlere atma yarışına girdik. Öyle bir an geldi ki artık doğamız ve denizlerimiz bitti ve bizden intikam almaya başladı. Bilim adamlarının açıklamasına göre on yıl sonra daha büyük felaketlerin yaşanacağı gerçeğinin beklendiği yönündedir.

 Şimdi bütün mesele küresel ısınmanın artışını 1.5 derece sınırında tutmak. Geçtiğimiz Temmuz ayı son 140 yılın en sıcak ayı olarak yaşanmıştır. Önümüzde ki yıllarda daha sıcak yazlar yaşayacağımız söylenmektedir. Eğer küresel ısınma artışını bu sınırda tutamazsak daha büyük felaketlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

 Adı geçen raporda geleceğe dönük dehşet verici senaryolar var. İklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın özellikle Akdeniz bölgesinde çok etkili olacağına dikkat çekiliyor. Bu durum ülkemizi de çok yakından ilgilendiriyor. Mesela iki derecelik ısı artışının nehir debilerinde yüzde 20 lik bir azalmaya yol açacağı ifade ediliyor. Nehirlerimizde suların kuruma noktasına gelmesi, Meke gölünün kuruması, Salda gölü ve Tuz gölünün kuruma noktasına gelmesi gidişatın daha kötüye gittiğini göstermektedir. Tek kelimeyle durum vahimdir.

Yazımıza başlarken Akçay’ın ve körfezin kirlenmesinden bahsedecek, İkiz çay da ki derelerin ıslahından ve piyasa ve pazarlarda ki kontrolsüz zam ve fiyat artışlarına dikkat çekecektik ama yerimiz dolduğu için bunları bir daha ki seferde daha etraflı bir şekilde yazmaya çalışacağız.

 Sağlık ve esenlik dileklerimle.

 

Em. Sağ.Yazar Aslan Torun.