AKÇAY'DA BİR SONBAHAR GÜNÜ – 2
Sonra ani bir kararla denize girmek için evden çıkıyorum. Nerede denize girecektim, bir an karar veremiyorum. Çünkü Akçay’da bütün cadde ve yollar denize çıkıyor. Cadde boyunca yürüdüm. Altınkum’da mı, kordonda mı, Belediye plajında mı, Sarıkızda mı, Beyazsaray’da mı bir türlü karar veremiyordum. Ömrüm boyunca her işte her yerde böyle kararsız oluyordum. En güzel kararım her zaman kararsızlığa düşmek oluyordu. Neresi neresi derken sonunda Altınkum’da denize girmeye karar verdim. Hiç vakit geçirmeden kendimi denizin serin ve ılık sularına bırakıyorum. Serin sular beni sarıp sarmaladı. Hava sıcak olmasına rağmen hafif ılık bir rüzgâr esiyordu. Serin sular bir anne şefkatiyle beni kucaklamış içimi ferahlatmıştı. Dakikalarca yüzdüm. Edremit körfezinde denizin bir önemli özelliği de geç ısınıp geç soğumasıydı. Ekim ayında bile dışarısı ve hava serin olmasına rağmen deniz suyu sıcak olabiliyordu. Epey bir zaman denizde kalmama rağmen canım hiç denizden çıkmak istemiyordu. Dalgalarla beraber uzaklara açılıyor sonra gelip karaya vuruyordum. Sanki denizden çıkarsam tatlı bir rüyadan uyanıp kâbuslar içine yuvarlanacaktım. İçimde ki sıkıntı dağılmıştı. Yavaş yavaş sahile döndüm. Epey bir zaman güneşlendikten sonra duş alıp bir gazinoya oturdum. Çayımı yudumlamaya başladım. TV de müzik kanallarından birinde çocukluğumdan beri çok sevdiğim dinlerken adeta kendimden geçtiğim bir şarkı çalıyordu.
“Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım,
Bazen gözyaşı oldu bazen içli şarkı
Her anını eksiksiz dün gibi hatırlarım.”
Her zaman olduğu gibi yine bu şarkıyı dinlerken hüzünleniyorum. Geçmişe, uzaklara dalıp gidiyorum.65 yıllık ömrümün her günü her dakikası bir film şeridi gibi gözlerimin önünden gelip geçiyor. Geçmişimi sorgulamaya başlıyorum. Hayatımda yaptığım güzel şeyler için ne kadar sevinirsem yaptığım hatalar ve yanlışlar içinde neden öyle yaptım diye kendime soru sormaya cesaret edemiyorum. Geriye dönüp baktığımda güzel şeyler yaptığım çok olmuştur ama –Keşke –dediğim şeylerde mutlaka olmuştur. Hisli, duygulu, karamsar bir yapıya sahip olmam nedeniyle yaptıklarım karşısında kendimi sorgularken hep eziliyor ve kendimi mağlup hissediyorum. Çoğu kez yaptığım hatalar nedeniyle kendime soru sormaya cesaret edemiyorum. Bu nedenle çoğu kez kalabalıklar içinde bile yalnızlığıma sığındım, yalnızlığıma koştum. Bazen de kaçtığım yalnızlığımdan geri döndüm. Yalnızlık öyle bir kök salmış ki içime hiçbir şey fayda etmiyor.
Kederli bir bakışla denizi, martıları, denizde ki sandalları, kayıkları ve geçip giden insanları seyrediyorum. Hep geçen günlerin hasretiyle yaşıyorum. Geçmişi, her saniyeyi yeniden yaşamaya çalışıyorum. Kısır bir döngü içinde gelecek korkusu umutsuzluğumu daha da artırıyor. Çaresizliğimin, yalnızlığımın, sıkıntımın tek çaresi etrafımda ki insanlar, ama onlarda sanki benden intikam almak ister gibi kaçıyorlar.
Bütün bu sıkıntılardan kurtulmanın tek çaresi var oda bir an evvel kendimi buradan uzaklaşıp Akçay kordona atmam gerekiyor. Zaten akşamda yaklaşmak üzere. Güneş batmadan önce kordonda olmam gerekiyor. Her zaman yaptığım gibi günahkar bir insanın günahlarından arındığı gibi bende ne zaman hüzünlensem, ruhum sıkışsa, içime yalnızlık çökse kendimi kordona atıyorum. Bütün sıkıntılarımı ve yalnızlığımı unutuyor ferahlıyorum. Güneş batmadan kordona ulaşıyorum. İskelede birkaç kişi olta atmış balık tutmaya çalışıyorlar. Kordonda insanlar turlamaya devam ediyorlar. Ben de turlamaya başlıyorum. Grupta güneş batmak üzere. İki tur attıktan sonra güneşin batışını seyrediyorum. Kazdağları’nın kızıla boyanmış eteklerinden, kızıla boyanmış rengini yavaş yavaş kaybederek, seyrine doyum olmayan batan güneşle beraber sıkıntılarım, yalnızlığım ve hüzünlerimde kayboluyor içime bir ferahlık çöküyor. Her zaman ki gibi eski neşeli halime dönüyor sonra ağır ağır eve dönüyorum.
Yorum yapın