AKÇAY'DA BİR SONBAHAR GÜNÜ - 1
Akçay'da artık Hazan Mevsimindeyiz. Her sabah yaptığım gibi erken saatlerde Altınkum’da ki yeni düzenlenen muhteşem yürüyüş parkuruna doğru yola koyuldum. Sabahleyin erken saatlerde esen hafif rüzgârla birlikte Madra Dağlarında rüzgar güllerinin arasından güneşin doğuşunu, akşamleyin de Akçay kordonda Kazdağları’nın eteklerinden güneşin batışını izlemek bende zamanla bir tutku halini almıştı. Mevsim sonbahar olduğu için havalar biraz soğumaya ve Kazdağları’nda ağaçların yaprakları sararmaya, tabiat sarı rengini almaya başlamıştı.
Yürüyüş parkurunda hızlı adımlarla güneşin doğuşuna doğru yürüdüm. Parkurun sonunda kumların üzerine sere serpe oturup temiz havayı solumaya başladım. Güneş artık iyice kendini göstermeye başlamıştı. Karşısına geçip sıcaklığını duymaya başladım. Ama mevsimden olacak havada hala geçmeyen hafif bir serinlik vardı. Epey bir süre oturdum. Güneş parladıkça ısıyı bir dost nefesi gibi yüreğimde hissediyordum. Sonra denizi seyre koyuldum, hafif dalgalıydı. Balıkçı tekneleri yavaş yavaş denize açılıyorlardı. Engin mavi denizi seyrederken uzaklara daldım gittim. Sonra içime bir sonbahar hüznü çöküverdi. İçimden ağlamak geldi. Son zamanlarda olmadık bir anda sebebini bilemediğim, nereden geldiğini çözemediğim bir hüzün dalgası içimi kaplamaya başladı. Onca kalabalığa rağmen içime anlatılmaz bir yalnızlık ve gurbet duygusu çöreklendi. Kendi yaşadığım yerde bir yabancılık, kendi evimde bir misafirlik, gariplik çöktü içime. Sanki yıllarca burada yaşamamıştım.
Çaresizliğime yandım. Güneş ufukta yükseldikçe benden uzaklaşır gibi oluyordu. Birkaç dakika önce hüzünle seyrettiğim deniz sanki beni içine alıp, yutmak ister gibi üzerime üzerime gelmeye başladı. Dost bildiğim güneş ve deniz bana yabancı gibi olmuşlardı. Bir ezeli firak ruhuma yerleşip ateş saçan bir koruk gibi içimi yakmaya başladı.
Buraya güya yürümeye, dinlenmeye, içimde ki sıkıntıyı atmaya ve yalnızlığımı dindirmeye gelmiştim. Ama gittikçe ufkum daha da daralmaya başlıyor, dalgalarla beraber uzaklara gidiyor sonra tekrar geri gelerek sahile vuruyorum. Denizin üstünde martılar uçuşuyorlar. Bakıyorum iki tanesi birbirinden hiç ayrılmıyorlar. Denizin üzerinde bazen birbirinden uzaklaşıyor sonra yine bir araya geliyor yan yana uçmaya devam ediyorlar. Belki iki sevgili gibi. Birbirlerinden hiç ayrılmasınlar istiyorum. Çocuklar gibi bağırıyor ses çıkarıyorlar. Sevme, sevilme vefa sadece insanlarda mı var. Belki onlar bizden daha vefalıdırlar. En azından sevgilerinde bir yapmacık, sahtelik yok. İnsanların birbirini boğazladığı bir dünyada onlar katıksız, sahtesiz bir sevgiyle yaşıyorlar.
Güneş iyice yükseldi ve sıcaklık biraz daha bastırır gibi oldu. İçimde ki sıkıntı bir türlü geçmek bilmiyordu. Tahammülüm kalmadı ve kalktım eve doğru yürüdüm. Belki bir kahvaltı iyi gelecekti. Sahilden eve doğru giderken sanki ayaklarım geri geri gidiyor parkur ve sokaklar üzerime üzerime geliyordu. Gelip geçen insanlara bakıyorum belki bir tanıdık rast gelir de iki kelime ederse içimde ki sıkıntı biraz geçer, daralar ruhum biraz ferahlar, belki biraz rahatlardım. Ama tanıdık kimseye rastlamadım ve eve gelip kendimi duşun altına zor atabildim. Sonra aç bir kurt gibi sofraya saldırdım. İştahım iyiydi. Arka arkaya büyük bardakla içtiğim çay beni iyice kendime getiriyor ve biraz rahatlıyorum. Keyif çayı içerken TV den haberleri izleyeyim dedim bu defa Pandemi haberleri moralimi bozuyor. Hastaların, ölümlerin artması neşemi kaçırıyor. Sonra bilgisayarı açıyorum gazeteleri okuyorum onun da TV den fazla bir farkı olmadığını görüyorum onu da kapatıyorum. Kitaplıktan rastgele bir kitap alıp okumaya başlıyorum. Beni ancak bu rahatlatacaktı. Zaten çocukluğumdan beri, yaşadığım hayatım boyunca en büyük tutkum okumak ve yazmak olmuştur. Ne zaman ruhum sıkışsa, içim daralsa ya çalakalem bir şeyler yazarım veya elime ne geçerse gazete, kitap, bir şeyler okurum. Okumak ve yazmak beni dinlendiriyor kendime getiriyor. En sıkıntılı anlarımda bile benim imdadıma yetişiyorlar. Okumak ve yazmak beni dinlendiriyor, rahatlatıyor, sakinleştiriyor, ufkumu genişletiyor. Okuduğum kitaplarda ki kahramanlar yerine kendimi koyuyor başka alemlere gidiyorum. Veya yazdığım kitap ve yazılarda gönlümce kahramanlar yaratarak onların dünyasına dalıyor hayatta yapamadığım şeyleri onlara yaptırarak hayallerimde ki kahramanlarla yaşıyorum. Bende ki bu okuma ve yazma tutkusu başta eşim olmak üzere bütün çevrem tarafından çoğu zaman eleştirilse de bu tutkumdan bir türlü vazgeçemiyorum. Elimde değil ne zaman içim daralsa ruhum sıkılsa ya bir şeyler yazacağım veya bulduğum bir şeyi okuyacağım. Ancak öyle ferahlıyorum.
Yorum yapın