Kızılderililerin kaç yüzyıl gerisindeyiz acaba?
Nasıl bir saygıları varmış doğaya; nasıl doğanın kurallarını tee o zamanlardan çözmüşler de öğüt vermişler gelecek kuşaklara, beyaz insanlara!
Türkiye’nin hali ise malum.
Doğa kurallarını takmayan, ders almayan ülkeler sıralamasında “modern dünyada”(!) ilk sıralardayız, ne şüphe!
Dere yatağına bina dik…
Selde yıkılsın…
Yine aynı yere bina dik…
Yine yıkılsın…
Yine aynı yere bina dik…
Yine!
Ülkenin her noktası deprem riski altında.
“İstanbul’da deprem olmasın” diye dua etmekten başka yaptığımız bir şey yok…
Celal Şengör’e kızıyorlar, İstanbul’u terketmeyi düşündüğü için.
Hoca, depremden değil, deprem sonrası İstanbul’un halinden, yardım alamayacağından, ulaşılamayacağından, çıkılamayacağından, girilemeyeceğinden; bir anlamda yaşayanların hapis kalacağından endişe duyuyor daha ne desin?..
Sen toplanma alanlarını bile ranta, imara aç; nefes alacak nokta, adım atacak yer kalmasın…
Sonra hayatına aynen devam et öyle mi?..
Bir saat yağmur yağıyor, istisnasız tüm kentler selin içinde.
Karadeniz, ah Karadeniz…
Didişiyorlar Karadeniz ile de..
Doldur denizi, dolgu yol yap..
Sel vursun götürsün…
Akıllanma, vazgeçme, didiş doğayla yine…
Sel vursun gitsin…
Akıllanma, vazgeçme, didiş doğayla yine…
Sel vursun gitsin…
Yazıktır bu ülkenin parasına, gerçekten yazıktır, gerçekten akıl almazlıktır…
Depremle ülkenin kaç ili yıkıldı, yine fayın üstüne toplu konutlar inşa ediyorsun…
Bu arada bir yıl oluyor; insanlarını daha konteynırdan çıkarama.
Doğayla bizim kadar didişen bir ülke olabilir mi?..
Ormanlarını katleden; RES’lerle, HES’lerle tarım arazilerini kurutan…
Yetmiyormuş gibi nükleere sevdalanan.
Bir saat yağmur yağıyor; beton mezarlığına dönen kentlerin alt yapısı bir saatlik yağmuru kaldıramıyor.
Tüm sahillerin canına okunduğu için doğa kendi temizliğini yapıyor.
Doğayı dinleyen yine de yok.
Denizi doldur yol yap, bilim insanlarının “aman” feryatlarına kulak tıka.
İstanbul, aynı İstanbul ama üç bin yıldır tercih etmemiş insanlık İstanbul’un kuzeyine yerleşmeyi…
İstanbul Havalimanı yapıldı kuzeyine kentin.
Uçulamama rekoru kırılıyor orada; devlet erkanı kapatılan, kırılan, yok edilen Atatürk Havalimanı’na iniyor yine de vatandaş?...
Kaç bilim insanı uyardı yer seçimi yanlış diye ve inatla nasıl vazgeçilmedi yine yanlış sevdadan.
Didişe dursun akıl dışılık.
Doğa hatayı düzeltir; hatadan ders almazsan bir daha, bir daha….
Acı ve göz yaşı kime?..
Sorgulamazsan, düşünmezsen, doğruya ve ilme ses vermezsen bu nasıl bir cehalet demez misin?..
Göllerimiz yıllardır SOS veriyordu ve kuruyan göllerimiz ile rekor kırar konuma gelmişken, Van ve Tuz Gölü bile çoktan alarm çanları çalmaya başladı, duyan var mı?
Geçenlerde bir haber gözümüze ilişti; kuruyan Marmara Gölü, Bozdağ’dan taşınacak su ile canlandırılacakmış. Göle taşınacak 25 milyon metreküp su ile ihaleye çıkılacakmış ileriki günlerde…
Taşıma suyla değirmen dönmez derken taşıma suyla kuruyan göl, yine eski doğal göl olabilir mi?..
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr Kesici, su taşımayla doğal göl oluşturulamayacağını, alanın tekrar göl olabilmesi için tüm ekosistemle beraber koruma sağlanması gerekliliğinin altını çizerek dünyada böyle bir örneğin olmadığını ifade ediyor ve ekliyor: “çukura su doldurursanız bataklık oluşur, ekosistem oluşmaz, ayrıca taşıyacağınız su ile bu kez Bozdağ’ın da ekosistemini göçertirsiniz”
Bilimi duyma, didiş doğayla…
Doğaya kafa tutacağını san.
Ağla gözlerim ağla.
AĞLA GÖZLERİM AĞLA…
Yorumlar
Yorum Yazmak İçin Tıkla
Yorum yapın