60. HAZAN MEVSİMİ

                                                                                                   “ Varlığı bir şey kazandırmayan insanların,
                                                                                                       Yokluğu da hiçbir şey kaybettirmez.” 
                                                                                                                                                               TOLSTOY        
          Günler aylar mevsimler ve yıllar bir kuş misali uçup gidiyor. Şu an hazan(güz-sonbahar) mevsimindeyiz. Her mevsim gelip geçerken bizlerde hayatımız, ömrümüz ve sayılı zamanlarımızın süzgecinden geçiyoruz. Mevsimlerin gelip geçtiğini takvimler, saatler, günler, aylar ve yıllar devamlı bize hatırlatıyorlar. Ama bunca geçen zamana rağmen ömrümüzün azaldığını, ölümün bize biraz daha yaklaştığını hatırlatan var mı? Maalesef yok. Her gün takvim yaprağından kopardığımız bir sayfa bizi ölüme biraz daha yaklaştırıyor. Gençlikte buna pek aldırış etmezken şimdi yaşlanınca takvim yapraklarını koparırken sanki içimizden de bir şeyler kopar gibi oluyor. Bilhassa böyle bir de hazan mevsimi olunca içimiz daha çok kararıyor, istemediğimiz sona doğru yaklaştığımızın daha çok farkına varır gibi oluyoruz. Sanki yaşlandıkça günler, aylar mevsimler ve yıllar daha çabuk geçiyor. Omzumuza çöken yük daha da ağırlaşıyor, ellerimiz, kollarımız, ayaklarımız bütün vücudumuz gücünü, kuvvetini, yitiriyor, sona doğru yaklaştığımızı kabullenmek zorunda kalıyoruz. Yaşlandıkça daha çok duygusal, hisli ve karamsar oluyoruz.
 Biz insanoğlu nedense her geçen gün biraz daha sona doğru yaklaşırken etrafımızda, yakınımız da, uzağımız da bir kimsenin öldüğünü duyunca veya görünce ölümün hep başkalarının başına gelen bir şeymiş gibi zanneder, kendimize hiç kondurmayız nedense. Sanki ölüm hep başkalarının kapısını çalacak, bize hiç uğramayacağını sanırız. Bir şair ölümün daha çok hazan mevsiminde olduğunu söyler şiirinde. Belki bunun içindir ki hazan yani sonbahar hüzün mevsimidir. Yine çoğu yazarlarda sonbaharı hazan mevsimi ve ömrümüzün son dönemi olarak görürler. Zira ilkbaharı gençlik, dinginlik, güzellik, sonbaharı ise ihtiyarlık, hastalık, bitkinlik tükenmişlik, karamsarlık ve ömrümüzün son dönemi olarak kabul ederler. Zira ilkbahar hayal ve duygu dünyası için güzel ve geniş bir alan sunarken sonbahar hep hüznü algılamaktadır. Sararan ve dökülen yaprakların üzerine akıttığımız gözyaşları bir hüznü ve güz mevsimini hissettirir. Öyle ya ilkbahar ve yaz geçmiş dünya bütün güzelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Güzelliklerle süslü seyrine doyum olmayan sarı ve çeşitli renklerle bürünmüş tabiat kışa hazırlanırken ömrü de kısadır. Yine bakmaya doyamadığımız nefis manzaralı ağaçlar ve çınarlar sararmış yapraklarını dökmüş hazan yeli ağaran ve dökülen yaprakları sürüklemeye başlamıştır. Şairin dediği gibi 
“Fasl-ı bahar idi seninle hazanımız
Şimdi hazana döndü apansız baharımız” diyerek yakınmaktadır.
Çoğu şairler hazan mevsimini sevmeseler de bazı şairlerde hazanı hasat, bolluk, bereket mevsimi görerek övmüşlerdir.
 Hasılı zamanlar değişse de mevsimler gelip geçse de duygu dünyamız ve hislerimiz hep aynıdır aslında. Hangi yaşta ve hangi mevsimde olursak olalım hep hissettiğimiz yaşta ve mevsimdeyiz. Yeter ki hayatı ve hazan mevsimini bile güzellikleri ile yaşayalım. Zira her yaşın ve her mevsimin ayrı bir güzelliği vardır. Her şey hayata bakış açımızda şekillenmektedir.
 Her zaman dediğim ve yazdığım gibi duygu ve düşüncelerimi siz okurlarımla bir kez daha paylaşmak istiyorum. Hangi gün ellerim titreyerek takvim yaprağından bir sayfa koparırken ölüme biraz daha yaklaştığımı ama ertesi gün doğacak güneşin bize yeni hayaller, yeni umutlar ve yeni güzellikler getireceğini ve her şeye rağmen hayatın yaşamaya değer olduğunu düşünüyorum. Bu beni hayata bağlayan en güzel hayat tesellisidir. 

                 61. HAYATTA NELER OLUYOR
                                                                                                           “ Bir insan acı duyarsa canlıdır.
                                                                                                              Başkasının acısını duyarsa insandır.”
TOLSTOY  
  
     İnsanların hayatta neler yaşayacağı ve nelerle karşılaşacağı hiç belli olmuyor. Onun için her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Bazen umulmadık bir haber alındığında veya beklenmedik bir anda çalan telefonda neyi duyacağımıza bize nasıl beklenmedik bir haber verileceğine hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bu konuda yaşanmış bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
-Anne-baba San Fransisco’dayım…Artık eve dönüyorum, ama sizden de bir şey rica ediyorum, yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.
-Memnuniyetle oğlum, onunla biz de tanışmak isteriz.
-Fakat bilmeniz gereken bir şey var. O savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı, ve bir koluyla bir ayağını kaybetti. Onun şimdi gidecek bir yeri yok, bu yüzden gelip bizimle kalmasını istiyorum.
-Bunu duyduğumuza üzüldük oğlum, belki el birliğiyle onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.
-Hayır anne, baba lütfen, onun bizimle yaşamasını istiyorum.
-Oğlum dedi, babası, sen bizden ne istediğini bilmiyorsun, onun gibi bir özürlü ve sakat kişi bize korkunç bir yük olur. Bizim kendimize ait bir hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence hemen bu arkadaşını unutup eve dönmelisin, o kendi başının çaresine bakacaktır. Oğlu o anda telefonu kapattı. Ve ailesi ondan birkaç gün sonra, San Fransisco polisinden bir telefon gelinceye kadar haber alamadı.
Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrenir öğrenmez hemen San Fransisco’ya uçtular ve bu olayın bir kaza değil, intihar olduğuna inanan polisler tarafından, cesedi tespit etmeleri için şehir morguna götürdüler.
Üzüntülü anne baba morgda kendilerine gösterilen evlatlarını tanıdılar ama o anda bilmedikleri bir şeyi daha öğrenip dehşete düştüler,
Bu ceset kendi çocuklarıydı ama ne yazık ki sadece bir kolu ve bacağı vardı. Kendilerine telefon açan oğullarının Vietnam savaşında yaralandığını ve sakat bir arkadaşı olmadığını öğrendiler.
Değerli okuyucularım hayat tesadüflerle dolu onun için nerede olursa olsun iyi düşünüp çabuk karar vermeden sonradan pişman olunacak bir söz söylemeden ve karşımızdakini kıracak ve üzecek bir hareket ve davranıştan kaçınmalıyız. Büyüklerimiz ‘acele işe şeytan karışır’ diye boşuna dememişler.