Sadece ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde, önemli bir bölümüne değer verdiğim tarihçi- yazarların yazıp paylaştıkları yorum ve değerlendirmelerinin bazılarını asla unutmam mümkün olmadığı gibi öne sürdüklerini görüş ve düşüncelerine katılmasam da geneline saygı duyarım. Onlar ele aldıkları konuları, akademik disiplin içinde çalışarak yaparlar ve topluma daha fazla açılmak istediklerinde ‘vülgarize’ yani ‘yaygın metinler’ ile ve de söylemler ile geniş kitleleri hedef kitlesi olarak oluştururlar. Ama ondan kendi çıkarları için yararlanmak isteyenler o tarihçi- yazarların objektifine farklı görüntüler, uydurma manzaralar, yalan istatistikler eklerler veya sesine karışırlar. Bir anlamda kısaca tarif etmek gerekirse gelecekte kullanılacak olan tarih kaynaklarını tahrif ederler.  Geçmişin olayları, olguları, kurumları ve kişileri hatta uzun süreçler içinde keşfedilmiş kanun sayılabilecek sonuçlarını ‘tarih’ adı altında günlük siyaset içine sürüklenmeye çalışırlar. Böylece tarihi nereye vuracağı, nasıl çağrı yapacağı, hangi güçlerin ekmeğine yağ süreceği belirsiz bir serüvene itmiş olurlar. Kanaatim odur ki, ülkemiz bilhassa son 22-23 yıldır böyle bir zihniyetin adeta doruğunu yaşamaktadır. Son 22 yıllık süreç içinde iktidarın ve onun başında tek seçici konumundaki zat-ı muhteremin yönetiminden tarihe nasıl ve ne tür veriler bırakıldığını şöyle bir düşündüğümde, o süreci yazmaya çalışacak olan tarihçilerin ne denli dikkatli ve disiplinli çalışmaları gerektiğini özellikle vurgulamak isteğimi belirtmek isterim..

 Gizlenmiş gerçekleri, apaçık göstergeleri yok sayarak kendi verileriyle vatandaşı oyalayan, yaşam zorluğuyla baş başa bırakılan halkın perişanlığını göz ardı eden, Cumhuriyetin kazanımlarını bir kenara iten, topluma ulus bilinci içinde yurttaşlık kimliği yerine biat etmiş bireylerin oluşturduğu ümmet kimliğini yeterli bulan, Türkiye Cumhuriyeti’ni dış dünyaya karşı itibarı zedelenmiş bir devlet durumuna getiren, Misakı Milli sınırları içindeki topraklarımızı, ekonomik anlamda durumumuzu düzeltmek gerekçesiyle gayet hoyrat biçimde gözden çıkaran ve oradan elde edilen kaynağı da keyfi biçimde ve de yine hoyratça sarf eden bir zihniyetin, sessiz çoğunluğa hak etiğini değil de azıcık lütfettiğinin tarihini gerçek anlamda tarihçi olanların nasıl yazacaklarının düşünüyorsunuz?.

Bugün itibarıyla son 22 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın ve onun liderinin, her türlü olumsuzluğa bulaştırmak istediği ve bir anlamda parantez içine almaya çalıştığı Cumhuriyet rejiminin ilk 20 yılını hatta Atatürk’ün liderliğinde 15 yıla sıkıştırılmış olağanüstü koşullarda geçen zorlu süreci, Osmanlıdan devraldığı enkazı ve emperyalizme karşı kazandığı bağımsızlığı ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkma ülküsünü asla unutmamak unutanlara da daima anımsatmak gerekmektedir. Aksi halde yazım eksik kalacaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra söyledikleri arasındaki benim aklımda kalan bir cümle vardır: “Şimdi bizi daha güçlü bir savaş bekliyor. Şimdi çağdaşlaşma medenileşme savaşı yapılacaktır.” Neler yapılmamıştır ki, bu çağdaşlaşma savaşında; Seçime ve partilere dayalı hükümetlerin oluşumu, biat etmiş ümmetten vatandaşlık kimliği üretme, sosyal ve ekonomik hayattaki yenilikler, eğitim ve öğretimdeki atılımlar, laik düzen, kültür devrimi, doğaya, çevreye verilen değer, dış politikada sağlam ve barışçı duruş ve tutum almalar vesaire...

Tüm bu saydıklarımı ve sayamadıklarımı, anlatamadıklarımı düşünerek Atatürk’ün şu sözleriyle yazımı sonlandırmak istiyorum; “Türkler bütün medeni milletlerin dostlarıdır. Memleketler muhteliftir fakat medeniyet birdir ve bir milletin terakkisi için bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sukutu, garba karşı elde ettiği muzafferiyetlerden çok mağrur olarak, kendisini Avrupa milletlerine bağlayan rabıtaları kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi, biz bunu Cumhuriyet idaresinde asla tekrar etmeyeceğiz.”

Evet, Türkiye’nin son 22 yılı yazacak tarihçiler, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’in ilk 15-20 yılını da anımsayacaklar, kıyaslamayı yapacaklar, eminim bağımsızlık savaşı veren ve uygarlık yolunu tutmuş olanlar üstüne getirilmek istenen karanlığı mutlaka ama mutlaka anımsatacaklardır..