Dünkü yazımın içeriğinde ve başlığında dediğim gibi “Bu mevzu burada bitmeyecek anlaşılan!..”

O hain kalkışma, o kalleş ve kanlı darbe girişiminin yaşanmasında bir hafta sonra yine bu sütunlarda şu yazımı kaleme almıştım:

15 Temmuz Dikkat ederseniz, 15 Temmuz’a kadar süregelen kutuplaşmış, gergin siyaset ortamında başta Cumhurbaşkanı olmak üzere siyasi parti liderleri bilhassa her fırsatta ‘ilkeli siyaset’ kavramını dillerinden düşürmüyor, he biri ilkeli siyaset yaptığını öne sürüyorlardı. Siyasette ilkeler, etik yani ahlak kuralları elbette önemlidir ama o siyasilerin hemen hepsine ‘söylem ve eylemlerinizin hangisi ilkeli siyaset, mevcut gerginlik içinde kutuplaşan ortamda bu nasıl ilkeli siyaset, lütfen açıklar mısınız?’ diye sormak gerekiyordu. Dahası onlara şunu da söylemek ve sormak gerekiyordu; ‘İnsan, daha doğrusu bilinçli bir yurttaş olarak, bu toplumun ayrılmaz bir parçası olan bir birey, kendini siyasette temsil etme iddiasında olan partilerde ve o partilerin siyasetçilerinde öncelikle dürüstlük ve tutarlılık arar. Sizlerde bu tutarlılık, erdemli olmak ve davranmak gerektiği hallerde soğukkanlı davranmak ne denli vardı?’

Siyasette özellikle son süreçte yani 15 Temmuz öncesinde hiçbir ilkeye, ahlaka uymayan ilişkiler geliştirilmiş, birbirinin zıddı, hatta birbirine düşman, en azından ters bakan veya yok sayan siyasi yapı ve örgütler her nasılsa(!) yan yana gelmiştir, getirilmiştir. Elbette bu durum siyaset yaşamının içinde ağırlığını gün geçtikçe arttıran ve hissettiren toplumsal kutuplaşmanın etkisiyle gerçekleşmiş, bu arada kimilerinin kuvvetle muhtemel biçimde ifade ettiği gibi uluslararası güç odaklarından finansal katkı ve medya desteği de sağlanmıştır. Bence en önemlisi de kimi parti liderleri ‘ilkeli siyaset yapıyoruz’ diyerek insaf ve izan sınırları dışına çıkarak aslında demokrasilerin temel ilkelerini çiğneme hevesi içine girmişlerdi. Örnek vermeye başlayınca asıl anlatmak istediğimi daha net ve dolayısıyla anlaşılır biçimde anlatacağımı düşünüyorum. O nedenle biraz geriye çok değil geçen yıla gidelim ve 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım seçimleri arasındaki sürece dair o zaman ne yazmıştım ona bir bakalım; ‘Daha 7 Haziran akşamında birden bire fırlayıp ekranlara çıkarak erken seçim istemeye başlayan, her türlü olası koalisyon görüşmelerini ve dolayısıyla önerilerini reddedeceğini açıklayan, ‘hükümet kurmak istiyorsanız bana gelmeyin’ diyerek demokrasinin temel ilkeleri arasında en ön sırada bulunan diyalog ve uzlaşmaya tüm kapıları kapatan, toplumsal kutuplaşmanın eseri siyasal gerginliği ve cepheleşmeyi bizzat körükleyen MHP lideri Bahçeli hangi ilkeli duruştan, hangi ilkeli siyasetten bahsedebilirdi ki, dahası, baştan beri bölücü terör örgütü PKK'yı arkasına aldığı açıkça görünen ve bilinen HDP, hangi demokratik ilkeden veya siyasal ahlaktan, ilkeli siyasetten nasıl bahsedebilir, iddia edildiği gibi derin güç odalarının 7 Haziran öncesi Adana, Mersin ve Diyarbakır'da patlattığı söylenen bombalar üzerinden seçim kampanyası yürüten HDP ve Demirtaş'ın ilkeli siyasetten bahsetmesi ne kadar gerçekçi olurdu ki?.’

Yakın geçmişe dönük, bu tür negatif örnekleri daha da yaymak ve çoğaltmak mümkündür. Çünkü bugünlere gelmemizde ‘hiçbiri inkar etmesin’ siyasetin içindeki tüm aktörlerin kabahati vardı. Buraya kadar anlattıklarımdan anlaşılması gereken asıl mesele aslında şudur; ‘Siyasette esnek olmak, pragmatist davranmak çoğu kez elbette gereklidir, hatta bazen kaçınılmazdır. Ancak söz konusu milli siyaset, ulusal çıkarlar yani Türkiye’nin milli menfaatleri olunca, yani 15 Temmuz gecesi başlayan süreçte olduğu gibi hallerde güncel siyasetin maalesef hiç de masum siyasal ilkeler üzerinden yürüyemeyeceği apaçık görülmemiş midir, elbette görülmüştür. Aslında 15 Temmuz öncesinde de olması gereken milli siyasete, ulusal çıkarlara, toplumun yüksek menfaatlerine uygun siyaset ilkelerini gözeterek uygulamak, ben değil biz olmaktı ama bu hassasiyetin önemi 15 Temmuz gecesi ve hemen sonrasında fark edilebildi!..’

Özetlemek ve daha da sadeleştirmek gerekirse;

Aslında topluma sadakatle, göbekten bağlı olması gereken siyasilerin, yakın geçmişte gerçekte başka büyük egemen güçlere(!) göbekten bağlı olması ya da göbekten bağlıymış gibi görünmesine rağmen daha sonra çıkıp da tutarlı olmaktan, ilkeli davranmaktan bahsetmesi en azından benim tarafımdan ‘gayri ciddi, hatta gayri ahlaki‘ biçimde değerlendirilmiştir. Tıpkı 15 Temmuz öncesi ve sonrası maskeleri düşmesine rağmen kimi siyasetçilerin ortaya koyduğu tavır ve davranışlarla abesle iştigal(!) bir durum sergilemeleri, hala herkesin gözünün içine baka baka kamuoyunu aldatmak ve kaldırmak, en kibar ifadeyle önemsememek, ciddiye almamaktır. O nedenle siyasetçilerimizin 15 Temmuz gecesi yaşananlardan ibretlik dersler çıkararak en tepeden başlayıp titreyip, kendine gelmesi, aklını başına toplaması, bazılarının bilerek uydurduğu, elinin altındaki siyaset heveslilerinin biat ederek uymasını istediği siyasal hurafeleri(!) bir tarafa bırakarak, demokrasiyi gerçekten özümseyip, benimsemesi, demokrat bir kafayla hareket etmesi, söylem ve eylemlerini ona göre gerçekleştirmesi, gerçek anlamda ilkeli ve tutarlı davranması, gerçekten ilkeli siyasetin daha doğrusu aydınlık Türkiye’nin yolunu açacaktır.Bu işin doğru olması, doğru biçimde yapılabilmesinin tek şartı budur..