Bu 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını kutladık. Ama nasıl?..

Yazımın başlığında da belirttiğim gibi “Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl kutlamaları hiç bu kadar sıradanlaştırılır mı?” sorusunu aradan geçen bir hafta boyunca kendime hep sordum, durdum!...

TRT, yani ‘Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’ sizlerde anımsayacaksınız, ‘PES’ dedirtecek bir kararla Cumhuriyet’in yüzüncü yıl kutlamalarını ertelediğini duyurdu. ‘TARAFSIZ’ bir kamu iktisadi kuruluş niteliğini bence çoktan yitirmiş olan TRT, bu kararıyla belki de iktidarı ‘sıkıntılı’ ve de ‘ikircikli kalma’ durumunda kurtarırken, diğer yandan da kanımca ülkede ‘başka bir türlü uyanışa’ sebep oldu. Elbette bu durumda doğal olarak hemen tepkiler gelmesi kaçınılmazdı. AK Parti iktidarı anımsayacaksınız, özellikle 2018’den sonraki süreçte Covid-19’dan tutunda deprem gibi her türlü doğal felakete kadar farklı olayları bahane olarak benimseyip ‘Allah’ın bir lütfu görme alışkanlığını’ çoktan edinmişti. Epeyce bir süredir çıkmaza soktukları ülke yönetiminde bu kez İsrail-Filistin çatışmalarını ve çatışmalarda yaşanan katliamları, vahşeti, Cumhuriyet’in yüzüncü yıl kutlamalarını erteleme, dahası hiç yapmama bahanesi olarak kullanması kaçınılmaz hale geliverdi. Aslında bunda şaşılacak bir yön yoktur. AK Parti iktidarı çok uzun süredir resmî ulusal bayram kutlamalarını bağlamından koparıp, değersizleştirmemiş midir, sorarım sizlere?..

Devletin öncülüğünde kutlanmayan 1Cumhuriyet’in 00. yılı da zaten onlara göre her türlü takviminin içine yerleştirilmiş sıradan bir etkinlik gibi görülmekteydi. Başka türlü etkinliklerine dahi başlık sıkıntısı çekenler bu bahane ile yüzüncü yıla sarılıvermişlerdir!..

Örneğin; Amerikan kökenli bir kahve firması kullanıp atılır bardakların üstüne yüzüncü yıla dair sloganlar yerleştirirken, bir diğer ilçe belediyesi düzenlemekte olduğu uluslararası caz festivalini istiklal marşı ile açıp, sıraları dolduran yabancı izleyiciye yüzüncü yıl kutlaması olarak Türk bayrağı sallatmıştır. Yine üniversiteler, etkinlik takvimleri dolsun diye ve ‘hiç alakası yok iken’ rutin sanatçı anmalarını yüzüncü yıl kutlama etkinlikleri bağlamında gerçekleştirmedi mi? Elbette gerçekleştirdi. Oysa ki bundan tam elli yıl önce Cumhuriyet’in 50. yıl kutlamaları çok daha farklı olmuştur. Geçenlerde İnternet’te bulup okudum. 30 Mart 1973 tarihinde, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 50. Yılının Kutlanması dair kanun” adıyla çıkarılan yasa gereği il ve ilçelerde uzun döneme yayılan aktivite ve törenler yapılmış. O dönemde bırakın şimdiki gibi parti devletini(!) devleti yönetecek siyasi parti bile çoğunluğu alamamış, ülke yönetimi atamayla iş başına gelen Naim Talu başbakanlığındaki koalisyon hükümetine kalmıştı. Böylesi bir Türkiye’de bile yurt düzeyinde çok coşkulu kutlamalar düzenlenebilmişti. Cumhuriyetimiz için ‘YOLUN YARISI’ sayılan 1973 yılında tüm dünyada özgürlük ve demokrasi rüzgarları esmekteydi. Vietnam Savaşı’nın sonuna gelinmekte, barış ve refah dönemi ülkelere yansımaktaydı. Zaman içinde yerleşip oturacağı varsayılan demokrasimiz ise bir türlü yeşerememiş, dünya egemenlerinin ülkemize dair planları henüz raflardan çıkmamıştı. ‘Ilımlı mı, ılımsız mı?’ olacağına karar verilmeyen o günlerin ütopik bir İslam Cumhuriyeti kurgusundan halkın haberi dahi yoktu. AKP’nin öncülü sayılan Milli Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın (belki anımsayacaksınız!) 1994 yılında dile getirdiği, epeyce tartışma götürür, ‘Kanlı mı, kansız mı olacak?’ sözleri ülkemize biçilen rejim konusunda kuşkuları epeyce artırmıştı. Ama cumhuriyetin yüzüncü yılına hedeflenen bir ‘Cumhuriyet Yıkım Planı’ henüz o yıllarda dillendirilmemişti. Mevcut iktidar bu durumu yani nihai hedefi ‘Türkiye Yüzyılı’ sloganıyla ilan ediverdi. ‘Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı’ demek varken, böyle demek daha doğru, kolay iken neden hiç yeni bir yüzyıldan bahsedildiği konusuna muhalefet edilmedi, edilmiyor? Bu sizlerin de hiç aklına gelmedi mi? Adeta sanki başka bir cumhuriyet varmış ve bu cumhuriyetin kuruluşunu açıkça ilan ediliyormuş gibi böylesi bir terim ustaca(!) ve de kurnazca yüzüncü yıl kutlamaları bahanesiyle her etkinliğe yerleştirildi. Örneğin Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu gibi, dünya ölçeğinde canlı yayınlanmakta olan geleneksel bir uluslararası spor yarışmasında belki de bahsettiğim sebeplerle ve bahanelerle ‘Türkiye Yüzyılı’ sloganı kullanıldı.

Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Demokratik ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılını doldurmasına yaklaşık on gün kala, ülkenin göz bebeği olması gereken bir kurum olan TRT’nin aldığı bu yazımın başında sözünü ettiğim karar, o yüzden belki de çok yararlı(!) oldu. Atatürk’ün vazgeçilmezliği ve Türk bayrağının kutsallığını araç edinerek savaş/mücadele verdiğini zanneden ve Cumhuriyet’in yıkılamayacağını varsayan ‘sürekli aymazlık içindeki laikçi ve milliyetçi anlayışın’ bu kez belki de gerçeği görmesine vesile olmuştur.  Cılız tepki ve sloganlarla sınırlandırılmış tepkilerinin ne denli işe yaradığını veya yaramadığını ise önümüzdeki dönemde görüp, izleyeceğiz!..