YILBAŞI KESİNLİKLE NOEL DEĞİLDİR!

Bugün 31 Aralık cumartesi yani 2022’in son günüdür. Dün sabah gazeteye geldiğimde bilgisayarımı açıp İnternet üzerinden sosyal medyaya göz atarken bir paylaşım dikkatimi çekti. ‘Yılbaşı kutlamak Hristiyan geleneğiymiş, Müslümanlar Noel kutlayamazmış, yoksa büyük günaha girermiş!’ gibilerinden bir sürü safsata yer alıyordu, o paylaşımlarda. Geçen yıl yine 31 Aralık’ta yazdım, yine yazacağım. Anlaşılan unutulmuş gitmiş. Yahu Noel ayrı, yılbaşı ayrı! Noel Aralık ayının 23’ünü 24'ne bağlayan gece kutlanır. Yılbaşı ise Miladi takvime göre yeni bir yılın başlangıcıdır. Ne alakası var Hristiyanlıkla!.

Geçen yıllarda olduğu gibi bugünde bu konu hakkında vurgulayarak bilhassa belirtiyorum; ‘Gerçek İslam aslından akıl dinidir! Ama kutsal dinimiz İslam sayıları her geçen maalesef artan softalar yüzünden türlü safsata ve hurafelerle aslından uzaklaştırılarak yozlaştırılma sürecine sokulmuş, yıpratılmaya çalışılmaktadır!.

Geçenlerde sözde akademisyen kökenli(!) aklını kiraya vermiş bir yazar, “Gerçek İslam tartışmaları” başlığı taşıyan savsata dolu makalesinde  'Gerçek İslam tartışmasının hiçbir bilimsel değeri yok. Gerçek elma diye bir şey var mıdır, yoktur. Çünkü Marketin rafında bulduğunuz veya Pazar tezgahındaki elma gerçeğin ta kendisidir. Dolayısıyla gerçek İslam sokakta, evde, bankada, ticarette bizim yaşadığımız İslam’ın ta kendisidir.' diye ahkam kesmektedir. İlahiyatçı değilim, hacı, hoca, ulema takımından hiç değilim. Dolayısıyla işin ‘gerçek İslam’ boyutunda irdelenmesi ve tartışılması beni fazlasıyla aşar. Ancak 'haddi olmayarak 'Gerçek İslam' tartışması açan ve bilip bilmeden anlamadan yani kısacası sallama yoluyla ahkam kesene o ve onun gibi din tüccarlığına soyunmuş yazar müsveddesi o şahıs söz konusu yazısında ‘marketin rafındaki elma gerçeğin ta kendisidir.’ şeklindeki sözüm ona mantıksal(!) vurgulamasına karşılık olarak bendenizin de affınıza sığınarak birazcık ahkam kesebileceğimi düşünüyorum. Çünkü işin o tarafı benim birazcık da olsa uzmanlık alanıma girmektedir. O yüzden yazarın bu görüşlerine karşılık öncelikle şunu belirtmek istiyorum; “Eğer elmayı ilk kez görüyorsan evet doğrudur. Yani marketin rafında, ya da pazarcı tezgahında gördüğün elma gerçeğin ta kendisidir. Ama bu kez de etiketinde bunun meyve olduğunun yazması ya da meyve reyonunda bulunduğundan meyve çıkarımın yapılması ya da isminin elma olduğunun belirtilmesi mutlaka gerekir. Bunlar yapılmıyorsa o sadece şeydir.’ O arada semantik yani anlam bilimi içeren bellek devreye girer ve hiç görmediği elmayı zihin bir sınıfa sokmaya çalışır. Aynı şey patates rafında yer elmasını ve etiketini ilk kez gören ve ısırdığında tatlı bir şey tadacağı beklentisi içinde olan kişi için de geçerlidir. Yazarın o yazısında verdiği örnekte ise raftaki ‘elmayı’ gören kişi ‘elmayı’ biliyor. Raftaki elma o kişinin o andaki gerçeği olmakla birlikte elmayı tercih etmesi daha önceki ‘elma’ hakkındaki bilgilerine, inancına ve deneyimine bağlıdır. Biz buna kısaca elmanın kültüre bağlı ideal tanımı diyebiliriz. İşte bu yüzdendir ki pazarlamaya yönelik araştırmalarda da hep tüketicinin zihnindeki ideal elmaya karşılık raftaki elmayı’ karşılaştırarak örnekleyerek veriyoruz. İşin ilginç tarafı herkesin kafasında aynı ‘ideal’ elmanın olmaması değil midir? Bu nedenle de bazıları yeşil elma, bazıları golden, bazıları Amasya, bazıları ‘sulu’ bazıları ‘sert’ elma tercih ediyor ama bazıları da bütçesine göre ya da satın alma gücüne göre bulduğunu satın alıyor. Bu mantıktan yola çıktığımızda da konunun aslında gerçek Müslümanlık değil de ideal Müslümanlıkve pratikte uygulanan ‘Müslümanlık diye tartışılmasında yara vardır, diye düşünüyorum. Dahası ‘ideal Müslümanlık’ denilen olguya Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamberden yola çıkarak kimin karar vereceği de mutlaka tartışılmalıdır. Kimin kendini böylesine bir yetkiyle donatabileceği de o tartışma sonucu mutlaka belirlenmelidir. Tüm bunların yapılmadığı, tartışılmadığı bir ortamda kim, kimin ‘ideal Müslümanlıktan’ ayrıldığına, çıktığına veya ideal Müslüman sayılmadığına ya da sayılamayacağına yönelik yargılarda bulunabilir, hüküm verebilir ki? Asıl tartışılması gereken konular bence bunlar olmalıdır. Eğer bu tartışmaları doğru, sağlam ve meşru zeminlerde konunun ehil olanlarıyla yapmazsak veya yapılmasını sağlayamazsak o zaman onlar gibi bizlerde inanın ki vebal altında kalmış oluruz. ‘Gerçek İslam’ tartışmalarından ‘İdeal İslam’ arayışlarına girmek elbette çok doğru bir yaklaşım hatta yöneliştir. Ancak ideal İslam arayışlarında doğruyu bulmaya yönelik tartışmalar ve çabalar hurafelerin etkisinde, cahiliye devrinde kalmış firavun kafalıların ahkam kesmesiyle asla başarıya ulaşamaz, yani ideal İslam’a erişmemizi sağlayamaz!.”

2022'in bu son yazısını ‘İslam ve Akıl’ üzerine bir kısa fıkrayla bitirmek istiyorum. Gerçek inananların çok iyi bildiği gibi, İslam; ‘Akıl dini’ olarak kabul edilir. İslam’a inananlar sahip oldukları akıl sayesinde doğruyu bulur ve en doğruyu yaparlar. Fıkramız; ‘Onun boynuzları var!’ adını taşıyor. Peygamberimiz Hazreti Muhammed sonrası dönemde İmam-ı Azam’ın üzerine doğru gelmekte olan çok büyük boynuzları olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğini görenler neden böyle yaptığını sormuşlar, dahası bu davranışını yadırgadıklarını söylemişler. İmam-ı Azam gayet akıl dolu bir cevap vermiş; ‘O mahkukatın büyük boynuzları var, benim ise sadece aklım var. O yüzden çekilip o boynuzlu hayvana yol verdim. Çünkü boynuzlarıyla o hayvan bana ve çevresindekilere zarar verebilirdi!.’

Yeni yılda Allah, herkese akıl fikir ihsan eylesin, bizleri yukarıda isim vermeden ağzının payının vermeye gayret ettiğim akılsız softalardan korusun..

Herkese sağlıklı ve mutlu daha nice yıllar dilerim..