Yaşlanmak, yaş almak, olgunlaşmak, bir yaşı daha hak etmek, bir yaşın daha güzelliğine varmak, bir yaşa daha vakıf olmak…

Aslında hepsi aynı kapıya, o son kapıya çıkan, biraz daha yumuşatıp süslenerek söylenen sözler…

Her yaşın kendine göre ayrı bir güzelliği varsa eğer ve uzun yıllar yaşamaksa beklenen, istenen ve umulan, neden korkar insan yaşlanmaktan?..

Yaşlandıkça insan, yaptıklarını yapamaz hale gelir, yapılacak şeyler kısıtlanır, yalnızlaşır. Yaşlandıkça hastalıklar artar, hevesler azalır. Yaşam sevinci, hedefler, idealler azalır, hatta kaybolur. Çünkü saat artık geriye doğru işlemeye başlamıştır…

İnsanlar yaşlandıkça gençliklerini özlemeye başlar. Gelecek hayalleri artık olmadığı için bundan söz etmek yerine hep geçmişten bahseder, geçmiş anılarını anlatır dururlar. Beden ile ruh, irade ve nefis çarpışmaya başlar. Ama daima bu mücadeleyi beden kazanır…

Bugünün yaşlıları dünün gençleriydi. Dünya devir daimle yoluna devam ediyor. Çocuklar hemen, bir an önce büyümek ister, bir büyüme hevesi vardır hep içlerinde. Ancak arkada bırakılan hayat yolu uzayıp da öndeki kısalmaya başlayınca bu kez de gençlik aranır, yaşlar gizlenir, hatta küçültülüp söylenir. Ne yapılırsa yapılsın, kuş misali uçup gitmiştir gençlik!...

Gençlik de yaşlılık da hayatın belirli bir dönemi ile ilgili değildir aslında.

“İnsan cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlıdır. Kendisine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır. Ümitleri kadar genç, ümitsizliği kadar yaşlıdır!..”

Kısaca asıl olan, umutlarla yaşam sevincini ve de bunları diri tutmak, her yaşı da kendi güzelliğinde yaşamaktır…

Hayat dört nala, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor. Yaşlanma sürecini hızlandırmak ya da yavaşlatmak yine kendimizle de yakından alakalı bir durum. Genetik mirasımızda önemlidir ama bunun yanında bakım, dengeli ve düzenli, sağlıklı beslenme alışkanlığımız, halimizin haleti ruhiyesi, bu süreçte lehte ve aleyhte oldukça etkilidir. Hayatımızda ‘KEŞKELERİ’ azaltıp, ‘İYİKİLERİ’ çoğaltırsak o zaman gerçekten iyiyizdir! ‘İyi ki yaptım!’ dediklerimiz, ‘keşke onu da yapsaydım!’ dediklerimizden çoksa eğer, o zaman da gerçekten ‘İYİYİZ’ demektir. Çünkü ruh halimiz, yaşam çizgisi üzerinde bire bir etkilidir!..

Yaşlanmak bir dağın tepesine tırmanmak gibidir aslında. Çıktıkça yorgunluğumuz artar, dermanımız kesilir, nefesimiz daralır. Öte yandan görüş alanımız genişler, ufku görürsünüz. Geçen seneler sadece cildi buruşturur, bedeni eskitir. Oysa ruh eskimez, buruşmaz, yaşlanmaz. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar ama hiç kimse çok yaşamış olmakla asla ihtiyarlamaz!..

İnsanları ihtiyarlatan şey ideallerinin, heveslerinin, yaşama sevinçlerinin gömülmesi, amaçlarının olmaması ya da kalmaması veya yok edilmesidir!..

Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür insan. Önemli olan geride ne bıraktığı, bu yaşamdan anılası bir ömür çıkarıp çıkaramadığıdır!..

Her insan için değişik anlam ve önem ifade eden yaşlılık, yaşamın çok özel bir dönemidir. Yaşlılarımız geçmişle bugün arasında bir köprü, değerlerimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan bilge kişilerdir. Yaşlılık dönemi itibar gerektirir. Bu aynı zamanda da minnet borcudur!..