Türk usulü yeni icatlardan bu kavramlar…
Yeni diyorsak da biliyorsunuz, epey bir zaman da oldu bu kavramların dilimize yerleşmesi.
Önceleri bu kadar keskin kullanmıyor, bu kadar ayırmıyorduk medyayı…
Sol ve sosyal demokrat gazeteler vardı, sol tandanslı, orta sol gazeteler vardı, muhafazakar gazeteler vardı, milliyetçi gazeteler vardı, merkez medya veya ana akım dediğimiz gazeteler vardı…
Ama yandaş veya muhalif diye ikiye indirgenen bir yazılı(ve hatta görsel) medyamız yoktu.
Bugünkü gibi hedef gösteren, tetikçilik yapan (sözde) gazeteler yoktu.
Sağolsunlar, basın grupları satıla satıla, iktidar basının içine gire gire haliyle medya da bıçak gibi kesildi.
Oysa…
“Haber kutsal yorum hürdür” ilkesini bazı gazeteler kullanırdı künyelerinde de artık o bile yok.
Oysa…
Basın dediğin; ister muhafazakar olsun, ister ortanın solu; ister sağ tandanslı olsun, ister merkezde dursun…
Doğal olarak muhalif olmayı gerektirir.
Basın demek, eleştiri demektir.
Haberi objektif vermen, yorumu da hür yapman gerekir.
Eleştiri olmazsa basın reklam bültenine veya pr çalışmasına döner.
Basın, varlık nedeni olarak eleştiri odaklı olmalıdır.
Hangi siyasi çizgide olursa olsun eleştiri yoksa basın aslında sadece yorumsuz haber derlemesine döner.
Şimdi bakıyoruz.
Muhalif medya deniyor da, iktidarı eleştirdin mi şak “muhalif” medya grubundasın.
E yandaş medya zaten belli, Albayrak grubu, Demirören grubu, Sancak grubu falan….
El değiştirmeler olursa da zaten aynı görüş ekseninde gidiyor…
Ama bu yandaşlık veya muhaliflik gazetelerin reklam gelirlerine de yansıyor.
Çünkü öyle bir hale döndü ki ülke; siyaset ile devlet birbirine karıştı.
Devlet kurumları siyasete battı.
Örneğin Vakıfbank’ın, Halkbank’ın tek ilanını göremezsiniz muhalif denilen Birgün’de veya Cumhuriyet’te…
Türk Telekom misal…
Kerhen ve nadiren reklam ayrımı yapmıyor! 10 reklam Sabah’a, Hürriyet’e; 1 reklam Sözcü’ye!…
Partili isimlerin gazete patronluğu mümkün, yandaşlık mümkün ama devlet kurumlarının verdiği reklamlarda gazete ayrımı yapılması mümkün olmaması gerek; maalesef artık klasikleşen bir hal bu.
THY misal…
Hangi gazeteye ne veriyor, neye göre veriyor, kıstas ne?..
Amaç reklamsa, reklamın çok satan gazeteye verilmesi gerekmez mi?..
Veya adil bir dağılım?
Velhasıl…
Medya, asıl olarak muhalif olmayı gerektirir.
İktidarda kim olursa olsun eleştiriyi gerektirir.
Aksi hal medya kavramının, özellikle yazılı basının içini boşaltır.
Bir zamanların Ecevitli Demirelli Türkeşli Erbakanlı yıllarında gazetelerin yayın çizgisi ne olursa olsun hür yorum yapan köşe yazarları vardı…
Kendi cenahından kendi cenahına çok sert yazılar kaleme alan köşe yazarlarımız vardı.
Şimdi bakıyorsunuz Hürriyet’e, Milliyet’e…
Hey gidi günler diyorsunuz…
Sayfaları çevirin çevirin, bırakın tek eleştiriyi, köşe yazarı bulamıyorsunuz okuyacak birkaç isim dışında.
Nasıl pek çok kurum ve kavramın içi boşalmışsa maalesef medyanın içi de eskisi gibi değil…
Görseli bir tarafa bırakalım da yazılı basın açısından gelinen nokta gerçekten hazin.
YANDAŞ MEDYA….MUHALİF MEDYA….

Yorumlar
Yorum Yazmak İçin Tıkla
Yorum yapın