Yazımın başlığını görür, görmez lütfen "Yine mi aynı yazı, yine mi benzer konu?" demeyin, birazcık bana da hak verin!..

Siz hiç farkında değil misiniz? Etrafımızda, yalakalar, dalkavuklar o denli çoğaldı ki, yaşlı, başlı, kelli felli, aklı başında, beyefendi, hanımefendi zannettiğiniz insanlar, eğer sizden en ufak bir menfaat beklentisi içinde ise yapmadıkları yalakalık, göstermedikleri dalkavukluk kalmıyor, neredeyse ters takla atacaklar!..

Yalakalar, dalkavuklar sarmış her yanımızı, bu devirde geçer akçe bu işte ne yazık ki!..

O nedenle daha önce birkaç kez aynı başlık ve benzer içerikte bu sütunlarda kaleme aldığım yalakalık ve dalkavukluk üzerine bu yazımı biraz güncelleyerek birazcık da özetleyerek sizlere tekrar sunuyorum; Huyu ve karakteri yani mizacı ‘Yalaka’ olanların görev edinmişine denilen ‘Dalkavuk’ yirminci yüzyılın başlarında Cumhuriyet kurulmasıyla sona eren, bin yılı aşkın hükümdarlık ve saltanat tarihinin, saray geleneklerinin ayrılmaz bir parçasıydı. Dalkavukluk ve Yalakalık üzerine günümüze kadar taşınan yüzlerce belki de binlerce fıkra ve yaşanmış gerçek kısa öyküler mevcuttur. Cumhuriyet’in kurulmasının ardından saltanat ve hükümdarlık dönemi sona ermesine, saray geleneğinin ayrılmaz bir parçası olan dalkavukluğun son bulmasına rağmen Yağcılık, Yalakalık ve Dalkavukluk’ eski dönemlerdeki kadar etkili olamasa da varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Geçmişte yaşasalar belki de ancak ‘saray soytarısı’ olabilecek günümüzün kimi tarihçileri, bazı araştırmacı-yazarları ‘Dalkavukluk ve Yalakalık aslında bir sanattır!’ başlıklı uzun yazılar, makaleler ve hatta kitaplar yazmayı adeta kendilerine vazife edinmekten asla geri kalmamaktadır!..

Dalkavukluk, yalakalık ve yağcılık, aslında akıl sahibi olanlar için başlı başına bir marifettir, yani zeka dolu beceri gerektirir. Eğer akıl sahibi değilseniz, dolayısıyla zekanızı kullanamıyorsanız o zaman asla dalkavuk ve yalaka olamazsınız, sadece soytarı olmaya hak kazanırsınız..

Bugünlerde ‘Dalkavuk’ olmak, ‘Yalakalık’ yapmak, vıcık vıcık yağcılık içinde ‘Yağdanlık’ gibi davranmak maalesef çok büyük ölçüde prim yapar, işe yarar hale gelmiştir. O nedenle çevremizde her geçen gün sayıları hızla artan ‘Dalkavukları, Yalakaları ve Yağdanlıkları daha iyi tanıyın yani iyi belleyin!’ diye yine yazmaya, anlatmaya karar verdim. ‘Dalkavukluk, Yalakalık ve Yağdanlık üzerine’ geçmişten günümüze kadar gelebilen kıssadan hisse kapılacak, ibretlik yani okudukça dersler çıkarılacak ‘Dalkavukluk, Yalakalık ve Yağdanlıklar üzerine’ fıkralar anlatacağım. İlk fıkramız; ‘Padişah Dalkavuk arıyormuş!” başlığını taşıyor; Bir zamanlar bir padişah, can sıkıntısından kurtulmak için dalkavuk aramaya başlamış. Ama sıradan bir dalkavuk değil, ülkenin en iyi dalkavuğunu arıyormuş. Dört bir yana haber salınmış. Ülkenin çeşitli yerlerinden yüzlerce kişi padişahın dalkavuğu olmaya talip olmuş. Padişah adayları sırayla huzurunda kabul etmeye başlamış. İlk aday kendisini tanıtıp çalıştığı yerleri anlatmaya başlamış. Padişah sabırla dinledikten sonra, demiş ki; ‘Aslında sen pek dalkavuğa benzemiyorsun.’ Dalkavuk adayı cevap vermiş; ‘Nasıl olur padişahım? Hizmetinde bulunduğum herkes benden övgüyle bahsederdi. Onlara da sorsanız benim ne kadar iyi bir dalkavuk olduğumu anlatacaklardır’ diyerek kendini savunmaya çalışırken Padişah bu adayın istediği dalkavuk olmadığını söyleyip diğer adayı çağırtmış. Aynı konuşmalar defalarca tekrar etmiş. Gelen herkes kendisini ve çalıştığı yerleri anlatıyor, padişahın ‘Sen pek dalkavuğa benzemiyorsun’ sözüne karşılık, kendilerini savunmaya fırsat bulamadan sıra diğer adaya geçiyormuş. Nihayet bir aday da kendini tanıtınca padişah yine aynı sözle eleştirmiş; ‘Aslında sen pek dalkavuğa benzemiyorsun.’ Dalkavuk adayı; ‘Haklısınız, pek benzemem padişahım!’ Padişah; ‘Dur bakayım sanki biraz benziyorsun, galiba!’ Aday bu kez; ‘Yine haklısınız, Biraz benziyor olabilirim padişahım!’ yanıtını verir. Dalkavuk adayının bu sözleri üzerine padişah, adamı sarayın dalkavukluğuna almış. İkinci fıkramızın adı ise ‘Dalkavukluk Yarışması’ adını taşıyor; “Bir Osmanlı Paşası, dalkavukları arasında ‘Dalkavukluk Yarışması’ açmış. Bu dalkavuklardan birinin yazdığı bir mektup ertesi gün paşanın eline ulaşmış. Mektubun bir satırı Arap harfleriyle, bir satırı Latin harfleriyle yazılıymış. Paşa mektubu yazan dalkavuğu çağırıp sormuş; ‘Evladım, bu ne biçim mektup? Bir satır Latin harfleri, bir satır Arap harfleri, neden böyle yazdın ki?’ Dalkavuk sırıtarak cevap vermiş; ‘Paşam, boynunuz yorulmasın, diye böyle yaptım. Arap harflerini okurken sağdan sola ilerlersiniz. Ertesi satırda başa dönmenize gerek yoktur, Latin harfleriyle soldan sağa ilerlersiniz. Böylece her satırın sonunda, başa dönmenize gerek kalmaz, mübarek boynunuz da böylece yorulmaz!’ Yarışmayı bu sözleri söyleyen Dalkavuk kazanmış. Üçüncü fıkramızın başlığı ‘Devlet adamı ve Dalkavuk!.“ adını taşıyor; Önemli mevkide bulunan bir devlet adamı dalkavuğun birine; ‘Sıfır sana göre nedir, ne anlam taşıyor?’ diye sormuş. Yanıt tam bir dalkavuktan beklendiği gibi olmuş; ‘Sizin huzurunuzda o sıfır benim efendim!’ Sırada ‘Sultan ve Dalkavuk’ fıkrası bulunuyor; “Sultan ördek avına çıkmış. Av uşakları çevredeki ördekleri kışkırtıp, sultanın önüne getiriyorlarmış. Sonunda Sultan önünden geçen bir ördeğe ateş ediyor, sonrada heyecanla dalkavuğuna soruyormuş; ‘Vurdum mu, hepsini ben vurdum değil mi?’ Sultanın hiçbir ördeği vuramadığını gören dalkavuk da şöyle cevap veriyormuş; ‘Yüce Sultanım herhalde zavallı ördeklerin hayatlarını bağışlama yüceliğince bulundunuz!” Son olarak ‘Padişah, Dalkavuk ve Patlıcan’ fıkrasını anlatacağım; “Padişahın biri patlıcan yemeğini çok severmiş. Bir gün yemekte; ‘Şu patlıcan ne güzel sebzedir, yemeği de ne güzel olur!’ demiş. Dalkavuk hemen; ‘Çok haklısınız Sultanım. Bu patlıcan öyle lezizdir ki, kırk çeşit yemeği olur, tatlısı olur, turşusu olur, yemeğe doyamazsınız.’ Diye övgüler düzmüş. Birkaç gün sonra yemekte yine patlıcan varmış. Padişah da o gün tersinden kalkmış ola ki kızgınlıkla; ‘Ne bu yahu, yine patlıcan, yine patlıcan. Bari bir şeye de benzese. Yemeyeceğim, alın görürün bunu!’ diye kükremiş. Dalkavuk da hemen atılmış; ‘Haklısınız Sultanım. Zaten kara kuru bir şey, tadı yok, kekremsi, yemeği yemek değil, tatlısı tatlı değil, turşusu turşu değil, bende hiç sevmem zaten!’ deyivermiş. Şaşırmış durumdaki Padişah da; ‘Sana da bir şeyler oluyor Dalkavuk efendi. Daha iki gün önce patlıcanı öve öve bitiremedin. Bugün de yerin dibine batırdın. Bu ne hal yahu!’ deyince, dalkavuk hemen atılmış; ‘Ama Sultanım, ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil ki!’ yanıtını vermiş!..”