ÜLKENİN GÜCÜ AZALIYOR MU? YOKSA GİDEREK ARTIYOR MU?
“Seçim geldi, geçti, hala sen anlatıyorsun?” Demeyin lütfen. Yazdıklarımı dikkatle okuyun, değerlendirin. O zaman ne demek istediğimi zaten anlayacak algılayacaksınız!.
Ülkelerin gücü hemen her alanı içinde kapsayan bütün birikimlerin toplamıdır. Buna eğitim, ekonomi, güvenlik, stratejik konum, tarım, toplumsal gelişim, hukuk devleti, demokrasi standartları başta olmak üzere her şey girer. Bütün bunlar bir ülkenin toplam gücüdür. Pek çok alanda çok iyi olup örneğin hukuk devleti bağlamında kötü olmanız, bütün öteki doğruları götürür. Daha net bir ifade ile ülkelerin toplam gücünde bir yanlış bütün doğruları götürür. Toplam güç, bir zincirin halkaları gibidir. Bütün halkaları sağlam bir zincir düşünün, biri zayıfsa zinciri çektiğinizde oradan kopar. İşte ülkeler de ortam biraz gerildiğinde en zayıf halkasından kopar!.
Ülkemiz Türkiye pek çoğu birbiriyle bağlı güç halkaları olan bir ülkedir. Ne yazık ki, tüm bunların büyük çoğunluğunda giderek zayıflıyoruz. Dilerseniz eğitimden başlayalım anlatmaya; herkesi üniversiteli yapma planı, üniversiteleri nerdeyse iyi bir liseden de aşağı düzeye getirilmiştir. 2002’de dünyada ilk bin üniversite sıralamasına bir elin parmaklarını aşan sayıda üniversitemiz girerken bugün bir tane bile yoksa bunun anlamı nedir Allah aşkına sorarım sizlere!..
Üniversiteler ne yazık ki işsizler ordusuna katılımı geciktiren kurumlar haline gelmiştir. Ekonominin her tarafı dökülmektedir. Çok değil, 14-15 ay önce ‘gözlerime bakın ekonominin nasıl ışıldadığını göreceksiniz’ diye böbürlenen dönemin çiçeği burnunda Maliye bakanı Nebati, sonrasında reel ekonomiye gözlerini kapamış, uykuya yatmış gibi görünmekten geri kalmadı. Sonra da biliyorsunuz, ‘aldığı talimat gereği’ geldiği yere yani ‘Meclis’e geri döndü. Nebati’nin o sözleri ederken göreve geleli daha bir yıl olmayan dönemin Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu ise aslına ona sorulması gereken soruları sormaktan ve rüya tabirlerini andıran yorumlar yapmaktan başka bir şey yapmamaktaydı, bilmem anımsıyor musunuz? O nedenle ekonomide en büyük açık ‘güven açığıdır’ diyebiliyoruz. O nedenle o söz konusu güven açığını kapatabilmek adına Mehmet Şimşek ve ekibi tekrar ‘BAŞTACI’ edilerek ekonominin dümenine geçirildi. Sadece ekonomi de değil hemen her alanda ülkemizin ‘Güvenilirlik Endeksi’ yıllardır eksi göstermektedir. Bilindiği üzere hukuk devleti olabilmek her alandaki güveni, güvenliği artırabilecek en önemli unsurdur. Gelin görün ki üyesi bulunduğumuz, bazılarının kuruluşuna ortak olduğumuz Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi Avrupa’daki uygarlık kurumları şimdilerde halen Türkiye’yi bu kurumların dışına çıkarmayı düşünmekte, hedeflemektedir. Tarımda ise en büyük güç kaybı en son fındıkta görülmüştür. Anımsayacaksınız, geçenlerde ‘daha öncekilere kıyasla arttırdık’ diyerek onlarca yılın dolar bazında en düşük fiyatı verilmiştir. Kendi toprağımızın diğer ürünlerini de ithal eder hale düşürülmedik mi? Elbette düşürüldük. Çünkü tarımla ve hayvancılıkla ilgili her şey ithaldir. Şöyle ki; Çoban Afganistan’dan, sığır Arjantin’den, yem Avrupa’dan gelmektedir. Buna güç mü dayanır, dayanabilirse hangi güç dayanır?.
Genel anlamda bakıldığında bürokrasi ve kamuda liyakat alanındaki erozyon en fenasıdır. Artık kendi içinde bir nebze kuralları olan orduda bile tüm atamalar ve terfiler siyasallaşmış durumdadır. Tüm bunları anlatırken aklıma Aziz Nesin’in “Hazinedeki Paslı Teneke” oyununu geliverdi. Aziz Nesin’in o oyununu bilmeyenler için kısaca anlatayım; Oyunda devletin en tepesindeki kişi hazinedeki çok kıymetli pırlanta, zümrüt benzeri değerleri alıp yerine altın koyuyor. Onun altındaki hazineye giriyor, altınları alıp gümüş koyuyor. Sonraki gümüşü alıp bakır koyuyor, ondan sonraki gümüşü alıp demir koyuyor, en son gelen de demiri alıp paslı bir teneke koyuyor.
Bizim Merkez Bankası rezervlerinin eksiye dönmesinden hedeflerin sürekli ötelenmesine kadar bütün göstergeler geriye paslı tenekenin kaldığını göstermektedir. Bu darboğazdan çıkış için önce ne halde olduğumuzu iyi bilmek gerekmektedir. Sözün özü; Genel anlamda büyük bir erozyonun içindeyiz. Kağıt üzerinden bakıldığında büyüyoruz, denilmektedir ama nedense (!) bir türlü gelişemiyoruz! Çıkışı siyasetten beklemek dışında çıkışımız yok gibi görünmekteydi ama o beklentimizde son seçim sonuçlarına bakıldığında ‘FOS’ çıktı. İktidara alternatif olanların da o değişim beklentisini bir türlü yükseltmemesi de buradaki gücün de ne denli zayıf biçimde kaldığını apaçık göstermektedir, diye düşünüyorum. Bunu söylerken ‘Aman dikkat! İşte en zayıf halka da sanırım tam da burasıdır, demek zorundayım’ ne yazıktır ki!.
Yorum yapın