Biz Türkler için Anadolu toprakları, 26 Ağustos 1071’de ‘Malazgirt zaferi’ ile yurt halini almaya, yurdumuz olarak kurulmaya başlanmıştır. Yarın Türklerin zafer ayı Ağustos’un 30 Ağustos 1922’de büyük kurtuluşunun ‘BÜYÜK ZAFERE’ dönüşmesinin 102. Yıldönümüdür. Malazgirt zaferinin ardından, beş yıl sonra Kutalmış Oğlu Süleyman Şah İznik’i başkent yaparak Anadolu’da ilk Türk devletini kuracak, yirmi yıl sonra da Birinci Kılıçarslan, İznik yakınlarında Haçlı ordusunu mağlup edecekti. Üstat Taha Akyol yakın geçmişte kaleme aldığı bir makalesinde konuya ilişkin özetle şu değerlendirmelerde bulunmuştu:

Yahya Kemal Bayatlı çok bilinen bir şiirinde belirttiği gibi kuruluşla kurtuluş arasında yaşadığımız ‘BİN YIL’ zaferleriyle ve mağlubiyetleriyle, kudret ve ıstıraplarıyla ‘MİLLET’ olmamızı yoğurdu; ‘DEVLET- BAYRAK-VATAN’ duygularıyla gelişmiş ve pekişmiştir.  Biz Türkler, sıradan bir aşiretler topluluğu olarak kalmaktan böyle kurtulmuş olduk. İşte bugün ‘Ortadoğu’ dan bizleri ayıran en önemli fark budur…

30 Ağustos 1922’deki ‘BÜYÜK ZAFERE’ giden yolun en büyük özelliği bir başka deyişle ‘HİKMET’i tüm bu değerleri harekete geçirmiş, koordine ve organize etmiş, silahlı milislerin düzenli bir ordu haline gelmesini sağlamış, rasyonel (gerçekçi) biçimde sevk ve idaresini mümkün kılmasını başarmış olmasıdır. ‘Ulusal Kurtuluş’ -topyekün bir mücadele haline getirilmesi bence salt büyük bir vatanseverlik ve kahramanlık destanından ibaret değildir. Aynı zamanda bir örgütlenme, bir lojistik, bir rasyonel planlama ve diplomasi zaferidir.

Milli mücadele süreci boyunca izlenen ‘DÜŞMANLARI AZALTMA’ amaçlı diplomasinin çok çarpıcı bir örneği; Sivas Kongresi bildirisinde İtilaf Devletleri’nin değil, sadece Yunanistan ve Ermenistan’ın işgal politikalarının ‘DÜŞMAN’ olarak tanımlanmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk, sadece, o zaman ki Meclis yapılan birkaç gizli oturumda İngiltere’yi ‘EN BÜYÜK DÜŞMAN’ olarak nitelendirmiştir. Atatürk, o zorlu süreçte en sert ve keskin dille yaptığı konuşmalarında daima diplomatik olmaya azami dikkat göstermiştir. Düşününüz ki; Sakarya Meydan Savaşı’nda Yunan ordusu yenilmiş, Eskişehir-Afyon hattına kadar çekilmiştir. Oradan İzmir’e kadar işgal altındaki topraklarımızda ÖZERK RUM DEVLETİ’ kurma çalışmaları yapılmaktadır. Böyle bir dönemde Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunu Büyük Taarruza hazırlarken diplomasi yoluyla düşmanları azaltmış oldu. Fransa ve İtalya’dan bile silah, mühimmat, kamyon ve birkaç uçak satın alarak orduyu teçhiz etti.
Taarruza başlamadan önce Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’le Fethi Bey’i Paris ve Londra’ya gönderdi; ‘BARIŞÇIL ÇÖZÜM’ görüşmeleri yaptırdı. Yunanlar ve İngiliz Başbakanı Lloyd George bunu Türklerin taarruz gücünün olmadığı şeklinde yorumladılar, rahat bir nefes aldılar. Bu arada cepheleri gezen İngiliz Kurmay Yarbay Naire; ‘Türklerin Yunan hatlarını yarmasının kesinlikle imkansız olduğunu’ belirten bir rapor da vermiştir. 24 Ağustos’ta Yunan generaller Afyon’da balo düzenleyip eğlenirken Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi ve İsmet Paşalar ile gizlice Afyon’un güneyindeki Şuhut’a geldiler; 26 Ağustos sabahı ‘BÜYÜK TAARUZUN’ başlamasına karar verdiler.
Bunu İtalya ve Fransa’dan alınan son parti malzeme ve kamyonların cepheye geliş gününe göre kararlaştırmışlardı. İşte bu diplomasi sayesindedir ki; Fransız ve İtalyan ordularının işgalleri erken sona erdiği gibi bu iki ülkeden resmi kanallar yoluyla silah ve mühimmat bile alınmıştır. Dahası, 1922 yılında İngiliz parlamentosunda Türkiye lehine konuşmalar yapılmaya başlanmıştır.
İngiliz Avam Kamarası’nda İstanbul Hükümeti’nin değil Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve Türk ordusunu kuvvetle savunanlardan biri General Townshend’ın ta kendisiydi. O General Townshend ki; Kut’ül Amare’de Türkler’e esir düşmüş, onurlu ve saygın bir misafir muamelesi görmüş, sonrasında da samimi bir Türk dostu oluvermişti. General Townshend, Temmuz 1922’de Konya’ya gelip Mustafa Kemal Paşa’yla baş başa görüşmüştü. Dönüşünde onun İngiliz Parlamentosunda yaptığı konuşmaları Türk düşmanı olarak tanınan Başbakan Loyd George ve hükümetinin Yunanistan’a verdiği desteğin hızını da kesiyordu. Buradan da anlaşılmaktadır ki, diploması çok önemdir ve o yüzden ‘söz konusu olan vatansa siyasi rasyonalizm ve diplomasi her zamandan daha fazla önem kazanmaktadır!..’

30 Ağustos 1922’deki Büyük Zafer ile İzmir’e yürüyen Mehmetçiği, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa’yı, Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü’yü Birinci Ordu Kumandanı Nurettin Paşa’yı, İkinci Ordu Kumandanı Yakup Şevki Paşa’yı ve bütün Milli Mücadele kuşakları derin bir saygıyla, şükranla, rahmetle bir kez daha anıyorum. Büyük Taarruz ile kazanılan BÜYÜK ZAFER kutlu olsun!..