Türkçe’nin yılmaz savunucularından Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun akıllara kazınan o cümlesiyle başlayalım:
“Türkçe giderse Türkiye gider.”
Sinanoğlu’ya göre Türk dünyası ortak iletişim dilini oluşturmak zorundadır ve bu dilin Türkçe olması olmazsa olmaz şarttır.
Sağlık Bakanlığı; neyin amaçlandığı anlaşılmaz şekilde, e-reçetem sistemine beş dilin ilave edildiğini açıkladı geçtiğimiz günlerde.
Buna göre İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Rusça da artık e-reçetem sisteminde.
Neden?..
Yabancı doktorlara istihdam sağlamanın ön adımlarından biri mi, alıştırma uygulaması mı bilinmez ama hangi ihtiyaçtan?..
Diğer ülkelerde çoklu dil sistemli reçete uygulaması var mı?
Sağlık Bakanı, bu uygulamanın TC vatandaşları için kullanılmayacağını, turistler ve yabancı uyruklu hastalar için ihtiyaç duyulduğunu, sisteme beş dil eklenmesinin uluslararası başarıdan doğan bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ifade ediyor özetle.
Uluslararası başarıdan doğan ihtiyaç?..
Turistler ve yabancı uyruklu hastalar için?..
Turizm denince Yunanistan, İspanya, İtalya’ya bakalım mı önce, var mı böyle bir uygulama?..
Ama “yabancı uyruklu hastalar” dediniz mi olabilir elbette gerekçe…
Suriyeli doktor Suriyeli mülteciye nasıl ilaç yazsın değil mi?..
Milyonlarca mülteciyi alırsanız ülkeye, ondan sonra taviz vere vere olmadık işlere kalkışmanız kaçınılmaz hal alır haliyle.
Türkçe’yi önemsizleştirme, silikleştirme, kendi ana dilimizi birincillikten çıkarmanın dışa vurumudur bu, ötesi yok.
İşin ne kadar vahim duruma gittiğini anlamamak için saf olmak gerek.
Günlük hayatta kullanılan yabancı kelime sıklığı, dükkan, mekan isimlerindeki yabancılaşma başka bir şeydir, devletin kendi resmi dili yanında başka dilleri resmi uygulamalara sokması apayrı bir şey.
Bir ülkede pek çok dil konuşulabilir ama ortak dil birliği farklı bir olgudur.
“Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” derken “çok dil”e yönelik adımlar atarsanız ilk saydıklarınızın bir önemi kalmaz.
Dil, bir ulusu birarada tutan birincil faktördür, binanın temelidir.
Milyonlarca mültecinin ihtiyacı mı bu adım; asıl amaç Arapça ve mülteciler de araya sos olsun diye İngilizce ve turistlere gerekçe olarak da Rusça, Almanca mı kondu?..
Hangi ihtiyaç?..
Reçeteye dil eklemekle nasıl bir uluslararası başarıdan doğan ihtiyaç giderilmiş oluyor, Sayın Bakan konuyu bilmeyenlerin eleştirdiklerini söylüyor da açık açık izah etse de anlasak!..
Bir Rus geldi, talebi varsa, Rusça reçete mi yazacak doktor, buna göre yazılım da mı kuruldu, ilaç isimleri zaten orijinal, hasta hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun Bactrim veya Parol’un adı farklı mı yazılacak?..
Hadi bunu yazdı doktor, aldı hasta reçeteyi, götürdü eczacıya; nasıl okuyacak başka dilde reçeteyi eczacı? Hele hele Arapça’yı?..
Bakınız 2006 yılında katıldığı bir canlı yayında, hem de şimdi konuşamayacağı TRT 1’de ne demiş Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu bugünlere de cuk oturacak şekilde:
“Atasına küfür eden hale gelen, kendi kültüründen haberdar olmayan ve haberdar olmadığı gibi kendi kültürüne küfreden nesiller ve bu insanların sayısı arttıkça bu ülkede kendi vatan toprağını yabancıya kendi tapularını kendi elleriyle veren sayısı bol bol artacaktır…. Nereye baksanız altından Türk çıkar Niye Türk çıkar? Ya bizi kanından soyundan sopundan katılımından biyolojisinden bahsetmiyoruz.
Daha önemli bir şey var kültürel kalıtım. On binlerce yıldır gelen kültürel kalıtım. Bu kalıtımı taşıyan da dilimizdir. Dil gönlü yüzdüren gemidir. Dil gidince gönlün gider.”
Uluslararası başarıdan doğan ihtiyaçmış gerekçe!..
Peki, çok dili bir soktunuz mu resmi hale; bunun devamının yaratacağı tehlikenin farkında mısınız?