Özellikle son birkaç haftalık süreçte bu sütunlarda yayımlanan kaleme aldığım yazılarımı okuyan saygıdeğer okurlarımdan biri bana sosyal medya üzerinden gönderdiği iletide 'rahmetli üstadımız Hasan Pulur' gibi yazdığıma değinerek fıkra ve kısa hikayelerle kıssadan hisse kapılacak ibretlik mesajlar vermenin daha etkili olduğunu anımsattı. Kendisine teşekkür ediyor ve bugünkü yazımda 29 Kasım 2015'de ebediyete uğurladığımız Hasan Pulur üstadımızın ölümünden yaklaşık altı ay önce kaleme aldığı bir yazısında bizlerle paylaştığı 'Kedilerin tekiriyle farelerin hikayesi'ni ben de sizlerle bir kez daha paylaşarak büyük ustamızı rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum;

KEDİLERİN TEKİRİYLE FARELERİN HİKAYESi

“Konağın fareleri olağanüstü kongre yapmışlar. Tüm fareler, bir eksiksiz, bir araya gelmişler. Asırların derdini, bir kere dile getirmişler. Neymiş dertleri? Hepsi de Tekir’den yana yanıkmış. Hem de bu Tekir’ başka Tekir’miş. Yıllarca alıştıkları Tekirlere hiç benzemiyormuş. Hiç ummadıkları anda karşılarına çıkıyor, pat diye basıyormuş pençeyi. Ama eski Tekirlerden bir farkı varmış. Ve aslında çok önemli bir farkmış bu. Tekir, hiçbirinin hayatına kastetmiyormuş.

Dediği, diyeceği hep şuymuş: “Ben bu konağın düzenini değiştireceğim. Kimsenin ekmeğiyle, geçimiyle oynamayacağım. Ama siz de huyunuzu değiştireceksiniz. Artık çalma çırpma yok! Un çuvalını delmek, zeytinyağına kuyruk daldırmak, peynir kemirmeye paydos!” Fareler önce aldırmamışlar Tekir’e. Onlar nice Tekir’ler görmüşler! Herkes bildiğini okumuş yine...

Ama bakmışlar pabuç pahalı, ne yapsalar Tekir’ haklarından geliyor. 'Birlikten kuvvet doğar' diye birleşmeye kalkmışlar. Ama yine her kafadan bir ses çıkıyormuş. Tekir’ haber göndermiş:

“Boşuna uğraşmasınlar. Bir halt karıştıramazlar. Ben başka Tekirlere benzemem, onlara oynadıkları oyunları bana oynayamazlar.” Tekir’in bu çıkışı fareleri daha pekiştirmiş. Toplantıda bin çeşit çare atılmış ortaya ve sonunda bir karar varılmış: “Bu Tekir, biz ne yaparsak duyuyor, peşimize geliyor. Bunun hareketlerinden haberimiz olması gerek. Geldiğini duyarsak tedbir almak kolay, onun için boynuna bir çıngırak takalım. O yürüdükçe çıngırak ses çıkarır, biz de Tekir’in geldiğini anlarız.” Bu öneri büyük ilgi görmüş, tam oybirliğiyle kabul edilirken arkalarda oturan ve lafa pek karışmayan fare kuyruğunu oynatıp “Bir şey soracağım” demiş. Hepsi “Buyur!” diye söz vermişler. “Sizin de görüşünüzü öğrenmek isteriz” Yaşlı fare, kısa bir soru sorup çekilmiş kenara; o çıngırağı Tekir’in boynuna kim takacak? Sanki top düşmüş farelerin arasına, hiçbiri ses çıkaramamış. Doğrusu ya düşünmedikleri tek şey buymuş!..

Merhum Hasan Pulur üstadımız bu hisse kapılacak manidar öykünün sonunda yazısının finalini ise şu cümleyle yapmış;

Yok yok, kıssadan hissesi falan yok, düz yazı! Anlamayanlar çıkarmış, o da onların ferasetine kalmış. Akşamları geç vakit üçer beşer televizyonlarda sallıyorlar...