TAZE VE UCUZ GIDA HAYAL OLDU!.
Her üründe olduğu gibi gıdada da girdi fiyatları artışı üretim maliyetlerini, arkasından üretici fiyatlarını yükseltti. Bunu TÜİK’in yeni açıkladığı Şubat, Mart ve Nisan ayları tarım-ÜFE (üretici fiyat endeksi) verilerinden gayet anlaşılır biçimde anlamak mümkündür. Yaz aylarında da domates, biber, patlıcan, salatalık ve benzeri yaş meyve sebzenin, ekmeğin, et ve süt ürünlerinin ucuzlamasının bu tablodaki verilere bakıldığında artık hayal hatta yalan olduğunu görmekteyiz. Ucuz gıdanın hayal ve yalan olmasının nedenini yalnızca girdi fiyatlarının yükselmesiyle açıklamak, tek adam yönetiminin “Dünyada da gıda fiyatları artıyor” türünden söylemlere katkı koymak anlamına gelmektedir. Gıdanın kolaylıkla ulaşılabilir ve de ucuz olmaktan çıkması, ülkede tek adam yönetiminin ısrarla uyguladığı Neo Liberal tarım politikasının sonucudur. Bunun başka bir bahanesi yoktur. Çünkü uygulamalarıyla tarımsal üretimi yerli ve uluslararası tekellerin denetimine verilmiştir. Tarımsal yapı dağıtılmış, üretim deseni bozulmuş, küçük aile işletmeleri örselenmiş, dayanışma ağları parçalanarak etkisizleştirilmiştir. Elinden tohumları alınmış, girdi sağlayıcılara bağımlı kılınmıştır. Anımsayacaksınız üreticiler çiftçiler, geçtiğimiz ocak ve mart ve Nisan aylarında Ankara'ya defalarca gelmiş ve Tarım ve Orman Bakanlığı önünde eylem yapmaya çalışmışlar ama biber gazıyla püskürtülmüşler, coplanarak dağıtılmışlardı. Kamucu anlayışla üretimi destekleyen, yönlendiren tarımsal üretim yapan KİT’ler 90’lı yıllardan başlayarak aşamalı olarak özelleştirilmiştir. Tarımla ilgili Ar-Ge çalışmalarının yapıldığı, yerli tohumun üretildiği kamu işletmeleri, onlara bağlı araziler yap, işlet, pay ver modeliyle devredildi. Çiftçiler tohum üzerinden tarımsal kimyasalları yani gübre, tarım ilacı, bitki geliştiriciler ve benzeri ürünleri üreten uluslararası tekellere bağlandı. Nişasta bazlı şekerin yani mısır şurubunun önünü açmak için pancar ekim alanları daraltıldı, aşamalı olarak yok edildi. Şeker fabrikalarının çoğu özelleştirildi. Biyogüvenlik Yasası çıkarılarak GDO’lu yem ithalatına izin verildi. Tarım toprakları enerji, maden ve inşaat sektörlerine açıldı. Acele kamulaştırmalar yapılarak milyonlarca hektar tarım arazisi üretim dışına çıkarıldı. Çiftçileri tutsak alan sözleşmeli üreticilik başlatılarak, üretim yerli/uluslararası tekellerin yönlendirmesine bırakıldı. Tüm bunlarla da yetinilmedi. Çiftçileri üretimden koparmak, dayanışmalarının önünü kesmek için üretici birlikleri yeniden düzenlendi. Yeni Üretici Birlikleri Yasası ile hem tarımsal örgütlerin kontrolü sağlandı hem çiftçilerin birliktelikleri bozuldu. Suyu meta durumuna getirmek için DSİ’nin görevleri yeniden yapılandırma adıyla sınırlandırıldı. Su Birlikleri Yasası ile her üyenin bir oy hakkı elinden alındı. Parsel büyüklüğüne göre oy hakkı tanınarak küçük çiftçiler yönetimden uzaklaştırıldı. Sudan etkin yararlanmalarının önü kesildi. Tarıma destek, milli gelirin en az yüzde 1’i olması gerekirken, hiçbir zaman yüzde yarımı geçmedi. Ucuz gıdanın ulaşılabilir olmasında en büyük engel, tek adamın uyguladığı akıl ve bilim dışı tarım politikası. İzlenen politikayla tarımsal yapı dağıtıldı, endüstriyel tarımın önü açılmaktadır. Yetersiz destekleme ve girdi maliyetlerinin artmasıyla küçük aile işletmeleri sistem dışına çıktı. Toprakla bağı koptu. Yoksullaştı, mülksüzleşti, üretimden vazgeçti. Oysa ucuz gıdanın sürekliliği, insanların doyması, küçük aile işletmelerinin toprakla barışık olmasına bağlıdır. Mevcut durum sürerse, yakın gelecekte ucuz gıda yalan olduğu gibi, gıda bulunabilir olmaktan çıkıp, tam anlamıyla bir ‘ulusal güvenlik sorunu’ haline gelecektir. Demedi demeyin sakın! Seçim, seçim derken geldi, geçti, ne oldu sanki!..
O yüzden gıda sorunu önemlidir, kafanızı kaldırın, saksıyı çalıştırın, yarın çok geç olacak çünkü. Sonra demedi, demeyin sakın!..
Yorum yapın